Pazartesi, Ekim 23, 2006

Konuşmaya Acıktım

Ülkesinde konuşamayan, suskun insanlar topluluğuyuz..
Bir şekilde başlangıç; kendini yazıya dökme gücünü verdiği için bloklara düşkünüm..

Konuşamayan, suskun insanlarız.. hatta öyle ki bu hastalığa her katmanda katılım var..

Televizyon da bir mikrofon uzatılan, halkımız ne düşünüyor ? aralarında var bu.. sorgulama yasaklı.. açıklama sayılmayan.. gerçek fikrini söylemediği.. kasıldığı beden diline yansıyan açıklamalar yapılıyor düşünüyorum bende ! çok daha sessiz..

Cumartesi anneleri vardı, her hafta Taksim de toplanan.. ne oldu annelere ne dedik!
Neden Diyarbakır da Silahla Yaşam yanyana? Anladık mı?
Neden okullarda her gün bir öğrenci öğretmen sorunu patlıyor? Konuşabildik mi? Baktık ve hiç düşünmedik
ya biz olsaydık orda onların yerinde.. demedik, karaladık, anlamadık !
Kızgınlığım yine önce kendime... sonra...

İşyerimde, tüm büyük işyerleri gibi değişiklikler yapıldı; rahatsız edici, saçma ,anlamsız da gelse gerçek fikrim beni çıldırtsa da, küçük bir karşı koyma sonrası sessizliğe katılıyorum.. Korktuğumdan değil, işten çıkarılmak gibi büyük bir arzu içindeyim .. Daha özgür davranmak istiyorum aslında.. Yaptığım işi tekrar kendim belirleyebilmek için ama sessizlik ilk tercihim oluyor.. Üstelik tüm kadro aynı düşünsede, herkezde seçim aynı.. Şimdilik susalım..

Neden diye soruyorum.. Neden Taraflar birbirini gerçekten dinlemiyor? Bu her alanda böyle; dinlense kendini onun yerine koyarak, daha anlaşılır olur..
Konuşurken karşı tarafın sözlerinde; zorunluluklar, kesinlikler yatıyorsa ve konuşacak hal bırakmıyorsa susuyoruz.. Herkez birlikte susuyor..
Darbeli, hastalıklı bir toplum büyüttüler ve yan etkilerini hep beraber yaşamaya
..
neden mutlu olamadığımızı, aslında ne istediğimizi bilememekten, hep korunma duygusu ile hareket ederek, bencilliğimizle görmeye devam edeceğiz ve böyle yönetilme isteğiyle seçimlerimizi yapmaya devam..
FARKEDENE KADAR.. Farkedince hiç bir şey eskisi gibi olmayacak.. :D

Pazar, Ekim 15, 2006

Hoşçakal canımın içi



Hoşçakal canımın içi, hoşçakal.

Vakit tamam seni terk ediyorum
Bu incecik bir veda havasıdır
Parmak uçlarına değen sıcaklığı
İncinen bir hayatın yarasıdır.

Cumartesi, Ekim 14, 2006

Mucizelere İnanıyorum



Hamarat ama düzensizim şu sıralar eskiye göre iyi bir durum bu,
tamamen zorunluluktan dolayı yapamadıklarımın üzerine gidiyorum..

Sonunda yemek işini kıvırdım.. Çorbayı lezzetli yapabiliyorum artık :) yemekleri yiyenlerin yüzünden anladım.. oh be! ne güzel yansıma çok mes udum..

Bu dünya benim çorba mı hiç merak etmese de önemli bir hadise ve bloğumda kalsın istedim bir kenarda.. Girişimimin nedeni yine yiğenlerim :)
zaten başka bir sebeple tamamen felaketim olan yemek işine kalkışmaya, zorlamazdım kendimi. Evde bıraktı yine annem beni, babamla..

Malum babalar yemek ister..
çorbamı (aslında sadece mercimek çorbası olarak tanınır ama artık ÇORBAM) o kadar sevmiş ki canım babam,
ve Günün Menüsü Çorbam ve Haşlanmış Tavuk birde annemin yapıp bıraktığı önemsiz bir fasulye yemeği.. Laf aramızda kimse o akşam fasulye yemedi :)

Sabahları 2 gün sadece çorba içti babam kahvaltı bile yapmadı..
öyle kitap tarifiyle 50 gr. şundan bir tutam bundan yapmadığımdan tarifi zor ama yine yapabilirim..

Süper iyiyiz.. hatta annemden iyi baktım bu sefer ev halkına
ama sıkıldılar benden galiba :) annemi gören babamın gözlerini hatırlıyorum da !

belki de aşktan, özlemindendi kim bilir? Yo yo kesin aşktan..

Perşembe, Ekim 05, 2006

Nota larda Gizlenen



Bugünkü Fw: edilen maillerimden biri, aslında maillerle dolduracağım bir sayfa değil istediğim ama bunu sevdim :)
amacım sadece tanımlamayı tekrarlamak değil tabii.. neki bu kadar düşündüren bu konuda? tarifi zor her zamanki gibi..

Aristoteles’e göre mutluluk;
insanın kendi iç dünyasına dalmasıdır. Böyle bir insan mutlu insandır ona göre...
Epikuros’a göre mutluluk;
ruh dengesi ve düşünme dinginliğidir...
Seneka’ya göre mutluluk;
koşullar ne olursa olsun görüş ve düşüncelerinde özgür kalmaktır...
Hobbes ise bireysel mutluluğun toplum içinde olacağını ileri sürer....
Richard Cumberland’a göre mutluluk ise bir sevginin sonucudur; bencilliğin değil özgeciliğin vardığı bir noktadır....
Kant’a göre mutluluk
bir umut konusudur, belki de hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir idealdir....
Nietzsche ise dinamik bir mutluluğun aranışı içersindedir....

:DCan'a göre mutluluk;
Bu duyguyu tüm duyu larımın ortak iştiraki ve uyumuyla yaşayabilirim..
Gördüğümde güzelse, duyduğumda yormazsa, dokunuyorsa bana, tadını çıkartabiliyorsam v.s.
o zaman müzikle mutluyum, herşey notaların kullanımında gizli..
doğaya ait olan ses, o an nasıl çalıyorsa! işte tam orda...
seslerin yarattığı toplam hislerde mutluluk !

yeterki bu sesler umut versin.. çıkış olsun bazen..