Salı, Aralık 16, 2008

Haftaya Dair Bir Gelecek

Ruhları kırılmış ve paramçarça bir kaç öykünün ortasında ömürlerimiz geçiyor.
Farkedersek belki düzeltiriz. Neyi, neden yaptığımızı düşünmekle başlıyor herşey.

Ortalık yangın yeri ve istemesek de onun tam ortasında kalıyoruz. Yanan; evler, ormanlar değil.
Yanan ev olsa sigorta öder ,
Araba olsa kasko var,
Orman olsa genel tepkimiz, TV başında seyredip tüh demek, üzülmek, çözüm bulmak, devletin, kurumların kucaklarında,
bu tip yangınlar kolay bu devirde.

Biz gerçek savaşı bu devirde, ruhlarımızın içinde yaşıyoruz.. Onu da paramparça edip, kendimize zarar vererek yapıyoruz, göremediğimiz yaralarımızı saramıyoruz çoğunda.

İçimizde intiharlarımız var. Kezlerce ölüp dirilmiş, sosyal intiharlarımız da oluyor. Yangınların merkezi burda sanki.

Dönemin ve bizlerin savaşlarını;
evde, işyerinde, TV de, birçok kişide sürekli görüyorum
EN AZ ONLAR KADAR benim de canım yanıyor.
Bu yangına su serpmekte çok mümkün değil malesef.

-----------
Bir yangın yeri;
-----------
Eskiden aşık olmak, bir resimle, bir kişiye olabiliyormuş :)
mesela babam, annemi bir kez görmüş
tutmuş kolunu, yanağından öpmüş birden
herşeye karar verilecek tek şey buymuş, onla geçen 1 saatlik konuşma.

Sorgulamadan, geçmişi didik didik edilmeden, saflığa inanılır, güven esaslı bir şeymiş

Şimdi, ilişkiler yıllar sürüyor terside olabiliyor ama değişmeyense
Evlilik yapılsa bile, yıllar sonra güvensizlik hortlayabiliyor çoğunda.

Sanki herkes aldatacak, yalanları olacak, bir yerden onu mutsuz bırakacak, inanmıyor hiç kimse bir diğerine ve dahi KENDİSİNE ... planlı bir çöküş yaşanan

Bu zor YALNIZLIK tekrarlıyor ve çürütüyor .
Neden? habire bu savaş devam ediyor ! Kendimizle,
başka dertlerimizi çözmek nasılsa kolay iş ..

Para var huzur var :( her şeyin bir çözümü var :)

içimizde hissettiğimiz, yada farkında olmadan kararttığımız vicdanlarımız dışında
Bu sadece sistemin getirisi mi? Hepimiz Kapitalist ve çürümüş müyüz?

---------
Bir başka yangın,
---------
Ruhu boşalmış biri var TV de,
özetle dramı; çok daha küçük yaştayken başlamış herşey. .
Ailede sevgiyi hissedememiş ve başkaları tarafından taciz edilmiş. Dolayısıyla, insanları sevmiyor ve uzak kalarak, güvenini azaltarak bir süre bastırmış yangınını. Canını yakmak isteyip kendini boşluğa bırakmış ama hayat, bu boşlukta bazılarına bir el uzatıyor, başlangıçta birine güvenmek ona da iyi geliyor, sanki azalmış gibi taşıdığı derdi.
Kırık dökük insanlar TV de, evlerinde birbirinin dinamosu oluyorlar..
Hey hat yaşanılan hiç bir şey sürekli değil ve izleyiciyle, artık yeter diyorlar! Uğraşmaktan vazgeçip, ayakta KAL diyorlar, kendilerine has bir şekilde bir reklam molasında.

Sanki TV de olup, herkese söyleyip, hezeyanını dışavurmak ona iyi gelecek
Ruhun daki boşluğu bir türlü dolmuyor hiç bir şeyle

İyileşmeyen ruhunda yalnızlık tekrar yakalıyor, uğraşmak zor geliyor
Diğerleri ne kadar yardım edebilir? sanki bir ömür, aynı hikaye de kalır ..

Peki onaracak mıyız?
İçindeki herşey , henüz "kor"ken dururken, dinleyip biraz kül olmasını bekliyoruz.

Biraz uyuşturup bekliyoruz, duygusal travmasının şiddetini azaltmaya..
Zorlanıyoruz ama yalnız olmadığını ve güvenimizi görecek kadar reyting yapıyoruz.

------------
Bir diğerinin yangını,
------------
Ayrılmış, bozulmuş evlilikler sonucu çıkan yangınlar !
Evlilik programlarında buluyorlar tedavilerini.

Kasedi başa sar,
ayaklarının üstünde dur ve yeni tanıştıklarınla kendi savaşını ver
birçoğu maddi olur böylelerinin, çokmu haklılar ev, araba istemekle :(

-------------

Eskiden; savaşlar varmış, yokluk varmış, dostluk, komşuluk varmış birde...

Zamanın savaşlarını, kimse yeterince görmüyor.. Belki de bundadır..

Hani eski filmlerde görürdük,
insanlar birini bıçakladığında; elinden bıçağı düşer, gözleri kocaman olur, ne yaptığına inanamaz ve kendine inanamayıp uzaklara koşardı, vicdanıyla.

Şimdi her gün, her yerde;
başka bir cinayet, gasp, yaralama var. Seri cinayetler halinde bile olabiliyor bu mezarları buluyorlar, sağda solda bizde şaşırıyoruz. Dünyanın çivisi çıkmış diyoruz..

Ruhlarımızı kaybettik; kendi içimizde ... korkarım ki bu sessizce keyif bile veriyor.

Günümüzün yolculukları İÇE , en büyük yolumuz ve sorunumuz..
Neden bu kadar yanlışla devam ediyor herşey?

Sanırım biz bu yolculuğa çıkacak kadar büyüyememişiz. Bizden önce ki zamanın sorunlarını, gördük ve hallettik.. Parayla, sistemle ama başka sorunlar yarattık.

Umarım bizden sonrası da ; bu zamanın yanlışlarını görüp, ona göre değişir.. daha iyisi için.

Pazar, Aralık 14, 2008

Mutluluklara


yanında olmak isterdim,
yanımda olmanı ya da

olamadık oysa

bu yıl ki yaşında;
sana kocaman bir deniz,
yemşeşil verimli topraklar,
bir sürü çocukla dolu bir ada hediye ediyorum.

her yıl biraz daha bağlanıp, bu adanın içinden çıkmak istememen için

Perşembe, Aralık 11, 2008

Hayatın Süprizi


bu akşam oturup neler yaşadığımıza kafa patlatacak kadar zaman geçtiğini düşündüm ve sarıldım klavyemin harflerine, aklımdakileri cümlelerle kurmak için umarım yapabilirim..

Tesadüfler, geçmişin izleri ve varoluşuyla mistik bir hale sürüklendim
bu keyifli yolculukta neler oluyor molasındayım

Neler oluyor bilseniz bu yaşımda; ne beklemediğim, ne de beklediğim birşey değil..
Çok akıllı, mantıklı yada aptalca birşey değil
gülümsediğim yada ağladığım birşey de değil

anlatabileceğim yada anlatamacağım bir şeyde değil

hiç bir şeye benzemiyor


bu hayat bana birşey sunuyor, benim için yepyeni olan

size anlatsam, iki kelimelik bir yazıda kalacak sadece ama yaşadıklarımı sadece anlatabileceğimi düşünmek bile bu yazıdan alıkoyuyor


yaşamak istiyorum ömrümün sonuna kadar

ben beraber geçiremediğim zamana üzülsem de
sesin beni bir o kadar sakinleştiriyor.

Çarşamba, Kasım 26, 2008

ŞIPŞIMARIK


herkesler bunu görecek
şıpşımarık hallerimdeyim
şıpşımarık hallerimizdeyiz


herkesler bunu istemeyecek
olsun...

biz şımarık günlerimizin
tadındayken
güneşe, yıldıza, aya

ışıl ışıl, 32 diş birden
göz kırpacağız

şıpşımarığız ya
kasım dedik, bir daha diyeceğiz
utanmadan bir sonra ki kasım a

onur a diyeceğiz belki
umutla

şıpşımarık

bakarak arkamıza.. sonsuz kere şımardık,
diyeceğiz


aşkla


:)Can

Cumartesi, Kasım 22, 2008

Elma Kurdu

İçimde gizlenen iki kişiyle hep ben uğraşırdım .

Şimdi bu şımarık çocukla, uğraşmak istemeyen ama her seferinde onla uğraştığını bilen 3. bir kişi oldu. O benden daha başarılı.

Şimdi galiba bu yazılarda 3 pardon 4 veya daha fazla kişilik yolculuk anlatılacak biraz..


O'na;

Seni ne kadar anlıyorum bir bilebilsen
Kendime ne kadar karşı koyamadığımı da
Sıkılacaksın diye korkuyorum, bu arada sıkılıyorum da

Salı, Kasım 18, 2008

Dönemeçli Yeni Yaşam


Toparlanmaya çalışan aklımın savaşı, yeniden başka boyutlarda karıştı.
Yeni baştan tekrar yorumlamam gerek şimdi
Buna sebep cümleleri bugün kurmak zor.
Günler geçtikçe yenilerini sindirdikçe sanırım çok daha iyi birşeyler yaratacak ve yaşayacak içimdeki..
Savaşçı yanımı canlandıran hiçbir şey tesadüf değil sanırım.
Bir gün, bu güne uyanacağımı bilemezdim.

Geçmişin ipuçlarını gösteren, hayatımın dönemeci diyebileceğim sanki

ve bu da çok heyecan verici..
Şimdiye kadar kurduğum dünyayı yıkmak değil, Asla! neden bunları yaptığımı anlamak diyebilirim.

Karışık biliyorum ben daha iyi çözdükçe anlatabilirim şimdilik bildiğim bu

Pazartesi, Eylül 22, 2008

Tiran Gezisi Notlarım

Tarihi, doğasını anlatabilmek kelimelere sığar belki ama o tadı vermeyebilir diye boy boy fotoğraflarımdan yayınladım sayfada. Gel gelelim sözlerde söylemek gerek dedim.

Böylece heyecanımı aktarabilirim .

Arnavutluk Tiran da başladı yolum, havaalanı gördüklerimin en küçüğüydü. Şehre girdiğimde beklentimi düşük tutmuştum amaaa

Şehrin cadde ışıkları çok az, asfaltı bozuk yolu karşıladı beni, düz bir yolda ilerledik . Bana kendimi iyi hissettiren akrabalarım var yanımda D. (evin küçük oğlu) sabahın erken saatlerinde lavaboya girmiş ve teyzesine yakışıklı gözükmek için süslenmiş :) saçlar tepede birleşip yer çekimine karşı jilet gibi birleşmiş, benimde en sevdiğim modeldir.

Tuğla okulu ve çok eski yapıların önünden geçerken buraların komünistlikten kalan binalar olduğunu söylediler. Dıştan kötü görünse de içlerinin gayet sıcak olduğunu da anlattılar. Az ileride ise Belediye Başkanının isteğiyle yapılan, rengarenk boyanmış binalarla dolu bir alana geçtik, sanki bir çocuk resmi gibi sokaklar ilginç gelse de bir kaç gün geçirince çok sevdim.

Hiç görmediğim çeşitte, yıllanmış araçları gördüm komünist dedim diye, hepsi tek tip Lada marka arabalar değildi gördüklerim yanlışlık olmasın. Karbüratörlü bu kadar çeşitli araç bilmiyordum hakikaten zaman tüneline giriyormuş hissi verdi bu ülke, 1960 larda ki siyah beyaz, Avrupa film arabalarından.

Kadınlar, rahat giyimli aslında giyim zevkleri oldukça ilginç, bazen bizim köyden inmiş şehre tipli, sonradan görme kadınlarımıza benzettim ayrıca belirtmeliyim kesinlikle çok güzeller.

Şehirde bir çok din bir arada hatta aynı ailede ortodoks, müslüman veya katolik yaşıyor hiç problem yok gibi gözüküyor.

Asfalt bitince yollar çamurlu, 20 yıl önceki Türkiye de gibiydim. Gecea nın yorumu bu yazıyı belki de taçlandırır.
Zamanda yolculuk gibiydi bu yol alışım ve geri döndüğümde;
İstanbul benim eşsiz şehrim, Paris gibi geldi gözüme ilk defa.

Ülkede gördüklerimin nedenlerini tamamlayan kısa tarihini alıntı yapıyorum.

Bağımsız Arnavutluk 1912'de ilan edildi ve 1920'de de Cumhuriyet kuruldu. 1925-1939 yılları arasında, İtalya işgal edene kadar ülkeyi Kral 1. Zog yönetti. Komünist partizanlar 1944'de iktidarı ele geçirip Arnavutluk'u SSCB ile İttifaka soktular, daha sonra da 1960'da de-Stalinizasyon süreci içinde SSCB'den koptular. Bunu, milyonlarca dolarlık yardımı beraberinde getiren güçlü bir Çin ittifakı izledi. Arnavutluk'un Çin'li lider Mao Zedungun ölümünden sonra, kendi politikalarına ihanet etmesi üzerine Çin, 1978'de yaptığı yardımları kesti. 1970'lerde, rejim muhalifleri büyük ölçüde ortadan kaldırıldılar. 40 yıl boyunca ülkeyi yöneten Enver Hoca 11 Nisan 1985'te öldü. Yeni rejim ülkeye, 1990'da dış ülkelere seyahat özgürlüğünü ve bunun gibi uygulamaları da içeren liberalizasyon akımını getirdi. Dış dünyayla bağlantıların geliştirilmesi için çaba gösterildi. Mart 1991 seçimleri, komünistleri iktidarda bıraktı ama genel bir grev ve kırsal muhalefet, anti-komünistlerden oluşan bir koalisyon hükümetine yol açtı. Arnavutluk'taki eski komünistler, ülke ekonomik bir çöküntü ve toplumsal huzursuzluk ortasındayken 1992 Mart'ında gönderildiler. Sali Berisha, II. Dünya Savaşından beri ilk anti-komünist başkan olarak seçildi

Cuma, Eylül 12, 2008

Arnavutluk Gezisi




(Albania Tirana) yani Arnavutluk Tiran resimleri taze taze gönderiyorum, az önce eve girdik

Türklerin izi çok bu şehirde, dillerine giren kelimelerden tutunda, yapılarına kadar. Bir çok Türk köyü de var.

Petrella Kalesinde de Türklerin ve İskender'in izleri vardı.

Şehrin 3 köşesine konan bu kalelerle haberleşme sağlanırmış.

Karadag Gezisi (Sırbistan)

Montenegro
Bizim deyimimizle yeni adı Karadağ
eski adıyla Sırbistan ın,

Albania
Bizim bildiğimiz ismiyle Arnavutluk sınır kapısından
geçişimizde pasaport kontrolümüz için araçları durdurduk.


Tepeden Adriyatik Denizi ne kuşbakışımız :)
Sweet Stephanie turumuz yer Karadağ (Montonegro)
Aynı yerden Sweet Stephanie detay fotoğraf. Taş evler harika.

Budva da kuşbakışı; kale içi kiliseden teras manzarası.

Pazar, Haziran 08, 2008

Sosyal Sorumluluk

Şu sıralar kendimce sorumluluk hissimle yazıyorum, başka türlü olmuyor.
Boyumu aşıyor bu şehirde olanlar bu nedenle hep gecikiyorum.
Aklım o kadar dağınık ki toparlayamıyorum. Bu karmaşada, gördüklerimize inanmayalım televizyon büyük bir yalan kutusu ve burda gördüklerim, yaşananları kendi istediği gibi veriyor .. Şu yazamadıklarım, TV leri yorumlamakta bile güçlük yaşamamdan. O zaman hislerimle gördüklerim arasında gidip gidip geliyorum.

1 Mayıs ta iş ve internet başındaydım, çalışmak durumunda olan bir işçi kimliğim var ve bu kimlikle seyrettim olanları ama yazamadım, yazamadıkça kendimden uzaklaşır oldum.
Kendini kaybeden mi, yoksa savaşan biri miyim ben? Bazen kaybolduğum kesin..

Daha yürüyüşe 1 hafta varken; onca tepki, medya yayını, olmaz bu yürüyüş! demeler ve bunlar kışkırtma değildi uyarıydı yanlış gördüm ve duydum.
Hani o gün, hastaneye atılan bir bomba değildi. Televizyon yanlış gösterdi.
Taksim de yapılan hazırlığın gösterdiği, hükümetin ne faşistlikle, nede orduyla bir sorunu olmadığıydı..

2008’de işçilere karşı tek provokasyonu bizzat kendileri hazırladı.
Taksim’de ki yaşanılan devlet in konuşmasıydı;
beni desteklemeyenlere karşı ‘cihat’ nasıl uygulanır?

Bu gösteride bedel vererek, canları yanmış insanlara karşı gecikmiş sorumluluk hissimi yaşıyorum
Tekrar geçmiş olsun

http://ntv.com.tr/news/445432.asp

Gül ve Erdoğan’a 1 Mayıs mektubu
Uluslararası emek örgütleri, 1 Mayıs’ta İstanbul’da yaşanan olaylar nedeniyle Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’a mektup gönderdi. Polisin sert müdahalesine tepki gösterilen mektupta, sendikal haklara saygı gösterilmesi istendi.

Cuma, Nisan 18, 2008

Yanılgı

Değil kardeşim değil , dal yeşil gök mavi değil

Bilsen ben hangi alemdeyim sen hangi alemde

Aklından geçer mi dersin, aklımdan geçen şeyler

Sanmam

Yıldız ve rüzgar payımız müsavi değil

Sen kendi gecende gidersin ben kendi gecemde

Vazgeç

Ayrıdır bindiğimiz gemiler


Cahit Sıtkı Tarancı

Perşembe, Nisan 10, 2008

Pencerelerimiz

Bütün soruları bilmektense bazı yanıtları bilmek daha iyidir.
James Thurber

Aşkda kaybettiğini mi kaybedersin, yoksa kaybederek mi kazanırsın ?
Neyse;
Yaşam benim penceremden "aramaktır", dengini bulmaktır
çoğu zaman,
dengini bulamadıkça da sürer bu arama iç güdüsü, tam buldum
derken
bakarsın hiçde öyle değildir.

Farklı pencerelerden bakılıyordur evrene.. oysa, açısal değişikliklerin aynı bakışı engellememesi gerekir eğer kalpten bakılıyorsa...


ama insanlar
ordan değil gözleriyle gördüklerine inanmaya direndikçe
denklik
bulunamaz ve o farklılıklar sürer gider.

Fizik doğrulamıştır farklı açılardan bakanlar aynı nesneyi farklı görürler diye,

Oysa ulvi olan veya erdemlerle dolu bakışlar böyle demez.
Yüreğin ile bakacaksın der !
evren o vakit daha anlaşılır ve daha az sır dolu olur,

Bak herşey ne kolay olur o vakit,
Tanrıyı da öyle bulmadımı insan? Yoksa her biri modern bilimlerce "şizofren" olarak tanımlanmış peygamberlerin
gördükleri ve söylediklerine kim inanırdı?

Ya hayalinde var ettiğin kahramanlarına öyle bakmıyor musun?
Doğayıda öyle, bilgelerin dediği gibi sadece gördüklerinle algılarsan
kör olduğunu ve doğanın kendisini göremediğini
fark etmiyormusun?

Yürek sadece kan pompası değildir diyor bilim adamları,
sevince orada,
coşku orada,
kaygı ve tabiki aşk...

Aşk hastalığını hiç beyninde hisseden olmamıştır
Hep o garibin yüreği kavrulmamış mıdır?...
Yoksa beynimizle coşmalı onunla mutluluğu yada mutsuzluğu
algılamazmıydık? Oysa öyle olmuyor


Yalnız tüm bunlar işin garip negatif yönleri iken birgerçek var ki asla inkar edilemez,

BENZER KUŞLAR BİRLİKTE UÇAR...!

Pazartesi, Nisan 07, 2008

İstanbul Sergisi



















İster, bir şehre
İster, barış ve huzurun değerine
İsterse, bu şehire yazan bu şehri konuşturan tüm yazarlara, şairlere, şiirlere, ressamlara
veya İstanbul u şimdiye kadar göremeyenlere, özleyenlere
hatta her göze, her kalbe, tüm sözlere,
açık bir sergi OLSUN..
------------------
Kimbilir, şimdi beni düşünür müsün?
Benim her resimde seni gördüğüm gibi !
Görebilir mi gözlerin
Keşke şimdi, söylese! hemen..
Nereye yakışır, bu kadar mavi..
Bu şehrin neresinde atıyor kalbin..
şimdi,
hemen,
bilse..
:)can

Pazartesi, Mart 31, 2008

55 kelimelik öykü mimi

55 plakalı şehrinde büyüdü. Mutlu bir çocuklukta şehre, hakim olmaktı bildiği. Şehirdeki tüm sesleri duyardı. Herkesi tanır ve güvenirdi. Herşeyden haberdar, güven duygusuyla birleştirdi sevgilerini.
Tanıdığı diğer şehir 16 plakalı daha büyük ve kalabalıktı. Korkusuzluğunu farketti ve kendine güveni devam ediyorken,
34 plakalı metropolde bulduğu, kaybettiklerinden azdı. Güvenini yitirdi önce, hakimiyetini kaybetti bazen. Sürgün dünya da.

Cumartesi, Mart 15, 2008

Hatırla Ülkem

İlk defa lafı dolandırmadan, üstelik hiç sevmediğim politik bir konuda

Kalbim den söylediklerimle yazmak istiyorum;

Ülkenin refah düzeyi dedikleri, kişi başına düşen milli gelir istatistiği artarken
bazılarına göre bir çok şeye sahip olsam da, hergün daha çok fakirleşiyorum.
Vergilere, alışverişe, zor dayananlardanım.
Yaşanılacağı daha 2 ay evvel söylenen ekonomik krizi, uzun süredir yaşıyorum yani.

Yeni Sosyal Güvence saçmalıklarıyla bir çok ülke de ortaya çıkanlardan dolayı, içimdeki öfke büyüyor ve öfkemden korkuyorum.
Geleceğimden daha çok korkar oldum.

Evlenmek ne kelime!
bir de 3 çocuk diyen zihniyete anlam veremiyorum.
Geleceğimizi satmak gibi geliyor. Çocukları satamam!


Yasa tasarısına tepkiler üzerine, açıklama getirilen konuşmalar yaptılar. Bugün kazanılmış haklarımız kalacakmış bunu yanlış aktarıldığını söylüyorlar.
"Çok korkmuştum vallahi. Allah ım çok mes u dum. Demek ki bizi az etkileyecek"

Kendimizin zararını en aza indirgeyip, kötünün iyisine razı olmakla, çıkış yolu bulmuş olanlar
Aslında bu uyumu göstererek, o üç çocuğun katili oluyorsunuz.

Televizyona çıkarak yapılan başka bir açıklama da,
Nüfusumuzun düşmemesi için söylenen bu söze, yorum yapılıyor.
Sözde yurttaşlık, bu söylenilen ve buna da vatan sevgisi denmesinden irkiliyorum.
Çok çocukla daha da fakirleşen ailelerin, sağlıksız beyinlerle yetişen çocuklarıyla, büyük nüfus sahibi olacağız.


Bu günde böyle davranmam buyur edilmez belki.
Kahraman değilim öyle ya! Bir tek kahramanlar sonunu düşünmez!
ama geçmişi de unutamam. hatırla ülkem..

Türbana verdiğiniz önemi anlamak kolay geliyor, inanca her zaman saygı duydum.
Fakat aynı önemi, farklı inançlar da sağırlaştığınız için görmüyorum.
Kapatılmanız, hatta kafanızı kapatmanız umrumda değil, politikalarınız daki sahtecilik de.

Şimdi yeni seçimle % 90 da alsanız oyunuzu, bu doğru olduğunuzu göstermez ve yanlışlarınızı düzeltmez.

Bu düzen de varlığınızdan mutlu değilim.

Pazartesi, Mart 10, 2008

Aile Hatıraları

Aile bağları güçlü biri olsam da beni şaşırtan bir şeyi farkettim


Hatıralarımı..!


15 yaşına kadar ki hatıralarınızı düşündüğünüz de, çok net canlanır mı?


Kardeşimle de, ablamla da konuştuk. Neler canlandırılabilir şekilde hatırlanıyor diye!
Meğer hepimizin de durumu birbirine benziyormuş.



Hatırladıklarımız;


* Evde sobayı yakmak için tiner kullandığım gün çıkardığım küçük yangını, korku ve vicdan azabımı.


* Kardeşlerime Matematik dersi verdiğim zamanı.


* Benim, evin hemen girişindeki divanda, tek uyumamı.

* Aykırı komşu kızı Arzu nun; dansı, gülmesi ve rahatlığı


* Kardeşimin askere yolculandığı gün

* Annemin dayak stilini :)

* Babamın biz çocukların elinden tutup; otobüs mü?, fıstık mı? seçimimizden sonra fıstıklar elimizde yolda yürüyerek (45 dakika) tanıdıkların ziyaretleri

* Komşularımızdan, "muhakkak daha çok vardı" bize kalanlarsa bayramda mendil veren teyze adını hiç merak etmedik. Kızları sorunlu ailelerin kızları, hatta isimlerini.. Birçok aileyi hatırlamıyoruz ama
Tekerlekli sandalyesinde tanıdığımız Vecihi gibi,

Futbol oynarken ölen Doğan'ı
Kuşların kafasını koparabilen Faruk ve çetesini

Evimizin yanında ki atölye de, saz yapımıyla uğraşan Mesut amcayı ve onun, kıymayla beslediği akıllı kargası Dursune'ye sevgisini.

görüntüsünü yada bize verdiği hissi unutamadığımız bir kaç örneğimiz hepimizde aynı ve hala zihnimizde canlı.
..
.


Ailemizin tümünün aynı sofrada oturduğunu hatırlayamıyoruz, aslında canlandıramıyoruz .
Evde hergün yemek yendiği halde, yada hepimizin başka zamanlarını konuşamıyoruz ..

Aklımızda kalanlar tabii ki yaşanılanlardan ibaret, anlatırken görüntüsünü unutmadıklarımızın etkisi ve bunun tüm kardeşlerimde aynı olması işte önemli olan bu..

Sağlıklı insanı korumak için, oluşacak hatıraların önemini bir kez daha anladım. Bir kez daha anlatmak istedim.

Bu teknolojik hızla herşeyi daha çabuk unuturken, aklınızda kalanlar ne?
Yarın çocukların aklında neler kalacak?

Perşembe, Şubat 21, 2008

Orta

Herşey orta karar olursa güzeldir.

Babamın sözü: Kızım her zaman ortada dur, sakın en öne çıkma.
Bu laf daha ortaokulda söylendi. Nefesimin hızlı tükenmemesi için. Orta karar olursam, daha iyi olacağını düşünürdü babam. Evet ben ailemi çoğu konuda hep dinledim.
Evin ortanca kızına bir süre bu sözlerin etkisi olsa da, onların ortalamaları yetmedi.

Orta hayat

Orta sınıf

Ortanca

Orta boy
(..)
Farkettiğim kadarıyla, orta sınıf insanların mutsuz ülkesidir yurdum.
Herkesin sahip olunca mutlu olabileceği şeylere sahipse de mutsuz.
Arabamız, evimiz olduktan sonra yeni model araba daha büyük ev alma isteğinin çıkışı bundandır.
Sahip olduklarımızın maddi değeri, bizim tek zenginliğimiz ve gücümüz olunca fiyat düşüşüyle fakirleşmiş gibi hissetmemiz, evde oturmanın keyfini huzursuzluğa bırakmasın da ne yapsın.
2. el arabaların fiyatının düşüşü daha fakirleştirir
Ortalar mutsuz olmasında ne yapsın ortalar gösterişli giyinip kendini gösterme çabasına marka sevdasına kapılmasında ne yapsın :)
Sınıfın mutlak memnuniyeti; Sahip olduğumuz maddi varlıklar değil, bunların korunma kaygısıyla tamamen dağılırken,
Avrupa işi çözmüş. Onlar ülkelerindeki refah seviyesiyle, işsiz kalsalar devlet tarafından desteklenebiliyor. Kendi vatandaşlarına sağlık imkanlarını sınırsız sunan bazı ülkeler var.
En azından birinde bulundum.
Yeni Zellanda da orta sınıf mutlu, hafta sonları paralarını deli gibi harcayıp çok doğal giyiniyorlar ve ciks görünme derdinde değiller bizdeki gibi, arabaları karbüratörlü ama uzun süre kullanıyorlar, mutlular. İnsan gibi yaşadıklarına inanıyorlar. Kaygıları çok daha az, buna neden sadece İngiliz sömürgesi olması değil. Dünya nın bir ucunda herşeyden çok uzaklar ama bizden daha mutlu orta sınıfları var.

Salı, Şubat 05, 2008

New Zealand 4

Aktivite takvimi

doğa yürüyüşü ve deniz

dev akvaryum gezisi




penguenler

Aktivite resimlerini çok zor, yüklüyorum pazar günü 17 Şubat ta döndüğümde daha çok yüklerim bugün internet çok kötü.
Kısaca;
Ozon tabakasının burda daha ince olması güneşten daha çok korunmayı gerektiriyor.
küresel ısınma burayı yok etmeden fırsat yaratabilenin gelip görmesi gerek.
bu ülkede kalmak isteyenlerin işi çok zor çünkü nüfusu korumaya çalışıyorlar.
bu sebeple oturum ve çalışma izni zor veriliyor. Fabrika az çünkü felakete daha uzak kalmak istiyorlar hava kirliliği burda daha hassas bir konu bir çok evde saç kurutma makineleri kullanılmıyor suyu tertemiz.

Yerel halkı; Maori ve Kiwi
Kiwi ler şehir yaşamıyla içiçe
Maorilerle savaş yapan İngilizlerin bir çok Maori öldükten sonra Kraliçenin
yeter bu ada için anlaşma zamanı deyip, anlaşmayı imzaladıkları gün 6 şubat 1840
Maoriler ingilizce bilmediği için anlaşmayı imzalamaları hiç zor olmamış yıllar sonra farketmişler neye imza attıklarını, şimdi genelde ülkenin kuzeyinde doğal yaşamlarından çıkmamaya gayret gösteriyorlar. İngilizler okuma ve sağlık işlemleri için Maorilerden para almıyor ama onlar okul konusunda direniyorlar. Eskisi gibi yaşamlarını sürdürmek isteyen kesim şehirden uzakta.

Bu arada burda Uzakdoğulu; Taiwan, Çin, Japon
Sudi Arabistan ve Irak'lı öğrenciler o kadar çok ki

En komik kısmı ben onları hala çok iyi ayıramıyorum.
Aslında onlarda beni Japon sanıyor. Japon kızlar sorduğunda çok gülüyorum :)

Perşembe, Ocak 24, 2008

New Zealand 3

Buyuk sehir mi? Ada mi? derseniz!
Buyuk sehirdeki yalnizlik, yalnizlik degil "yorgunlukta alinan kucuk mola".
Ada da ki yalnizlik ise cok daha buyuk ve "yalnizliktan kacma istegini duyabiliyorsunuz". Burda hersey den o kadar uzakta oldugumu bilince daha iyi anladim. Bircok sey deniz yoluyla tasiniyor

Gercekte yalnizligi kimse istemiyor. Sadece istedigini dusunuyor.
-------------
Ormanda cok guvenle dolasabiliyorum. Buradaki hicbir canli (hayvan) zehirli degil ve bu adada yilan yok. Ormani biraz daha anlatayim Lost filmindeki orman ya da amazonlardaki gibi tropikal agaclardan bahsediyorum . Dogal hayat ve evlerin de nerdeys icice oldugu, bir evin yan yolunun ormana ciktigini ben dusunemezdim. Saskinligim suruyor .
------------
Labtop ve telefonumu kullanamama riskim var, priz ucları bizdeki gibi ikili degil uclu, bir Nokia sarj buldum. Labtop icin bir cozumum yokken, Arap bir ogrencinin elinde priz uclarini degistirebilen bir cihaz gordum ve hemen satin aldim.
-----------------
Genc oda arkadasim Arjantinli adi Lordest, pek iletisim kurmak istemiyor. Cunku okulda cok sayida Arjantinli ve Arap ogrenci var. O, kendi genc grubuyla cok mutlu.
---------
Buraya gelmeme yakin olan gunlerde en cok, nakit para mi gotursem diye endiselenip telefon bankaciligindan bilgi aldim. Bu konu onemli, soylemeden yapamayacagim. Tum mevduat hesap kartlariyla, Yurtdisinda ki bankamatiklerden para cekebilirsiniz. Ilk denememi yaptim ve evet 20 dolari bankamatikten cekebilmek beni gercekten rahatlatti.
-----------
Ilk hafta sonum da evde kaldigimi soylemistim burası internette denildigi gibi, ucuz bir ada değil. Tam tersini soyleyebilirim. Otobuse binmek 4 NZ doları.
Ilk haftanin pazar gunu oldu..
Lordest benim kucuk oda arkadasim, Arjantinli arkadaslariyla plan yapmis.
Kristian ve Karoline la onlar ne derse, yine onu yapacagim.

Karoline sahile gitmeyi onerdi az once ! biz israr bekleriz ve evet israr etti :)

Yolda bir ev gösterdi. Babasinin evini, 10 dakika onu arabada bekledim. Evden, sahil için palet ve gozluk aldi. Karoline in babasi yeni bir evlilik yapmis, Japon esiyle baska bir evde yasiyor ve birde kardes var. Maceramiz basliyor.

Adanin kuzeyine dogru tirmaniyoruz, yolda bir tarafimizda Pasifik Okyanusu var, olabildigince tehlikeli sahillere bakan taraftan ilerliyoruz, muzik esliginde.
Bir tarafimiz mavi, bir diger yanimiz yesil, tam bir bucuk saat ilerledik. Bu kadar karayolu oldugunu dusunmemistim.

Her kiyida; burada mi yuzecegiz? gibi soru sormayi biraktigimda,
her tarafin arabalarla dolu oldugu bir alanda, park yeri aramaya basladik.
Esyalarimizi alip sahile yurumeye basladik.
Tepelik bir yerden indigimiz için sahili başta goremedim.
Tam hayal kirikligi yasadigim nokta, sahili gordugum andir.

Guvenli sahil; kucuk ve dar olan yerdir. Oyle ya okyanus burasi. Oyle guzel sahilleri gorup gectikten sonra, kalabalik, kucucuk, ustelik kumsuz ve cimenli bir sahilde olmak farkli.

Karoline in babasina ugrama amaci, bana da bir palet takimi almakmis. Bense hic palet kullanmadigim icin bayaa korktum ve okyanusta yuzmeme konusunda çok direktif aldigim icin Karoline a derdimi anlattim. Israrla sorun yok dedi ve ilk defa paletli yuzme deneyimimi de israr sayesinde yapmis bulundum. Gozlukle asagida baliklara selam vererek elele yuzmeye basladik ki işte bu goruntuleri anlatmam mumkun degil! Kayalarin altina saklanan diger canlilari da gordum hem de sahile cok yakin mesafedeler. Dalgic olmadan bunlari gorebilmek inanilmaz.

New Zealand 2

Burasi sonucta bir ada ingiliz somurgesi de olsa, buyuklugu de ne olursa olsun
Ada ne demek yasayinca daha iyi farkettim

Hafta sonu kuaforler bile calismiyor. Her sey cok sakin gidiyor, ben de bu sakinlige uyum saglamak icin ilk haftasonu aktivite yok dedim.
Ilk tatilimin ilk cumartesi gunu;
koruyucu,sevkatli ve guleryuzlu aileyle evde kaldım .
Evin kizi Karoline gece elbisesi bakmak icin alisveris merkezine goturdu beni
sonra yemek kulturumu on plana alip, oglen yemeginde Turkish Kebab cisina girdik.
Neyse bunlar derin mevzular ama kebab nerde, yedigimiz o garip sey nerde, ne alakayla bulustu bilemiyorum.
--------------

Aksamlari genelde film seyrediyoruz bu aksamin filmi benim labtoptan olacak.
Bayaa bayaa derdimi anlatiyorum. Kim grammeri takar ki!
Aslinda dusunurken gayet iyi kullaniyorum su tense leri
ama konusurken oyle degil, dil aynisi yapamiyor :)
--------------
Evin bir verendasi var benim vaktim daha cok bu verenda da geciyor, manzaram buna sebep olan, nefis bir agac ve yesil alana bakiyorum.

Manzaram resimdeki yer

Bu arada evin kedileri beni aileden kabul etti.
Dün bir ormana gittik yurumek icin;
Evin annesi Kristian'in fikri, gozlerime inanamadim. Yasam alani ve orman icice burda orman deyip gecmemek lazimmis.
Amazonlar gibi, tek farkı yuruyus alanlarinin olmasi nefis bir hava var
bu nedenle cok rahatlikla sabah 6 da uyanabiliyorum :)
------------
gecen bir haftam da bir seyahat acentesiyle konustum ufak bir turla yerli halki, ciftlikleri ve su alti magaralarina gitmek, gormek icin;
Burda Japon lar Iraklilar ve Cinliler isletmecilikte on planda
Tabii ben de seyahat icin Japonlarin organizatorlugu buldum.
Fiyatta indirim bile yaptirdim, buraya kadar iyi ama Kristian cok pahali buldu kucuk turumu.
vazgecildi tabii.
Amacim onlarin da eglenmesi, gezmesiydi yoksa okulun fiyati hakikaten daha ucuz. Onlarsiz gidecegim madem okul a bu konuda basvurumu yaptim. 25 Ocakta gidiyorum.
------------
ailenin temizlik notu malesef dusuk
cok az yapilan bisey temizlik
dus hergun aliniyor ama kedi tüyleri yumak yumak yerlerde daha elektrik supurgesinin sesini duymadim cok sukur.
huzur notu ise cok yuksek

Pazar, Ocak 06, 2008

New Zealand 1

selam hicbir sey kolay olmuyor
hersey o kadar zor ve eglenceli ki.. aptal gibi durdugunu zannediyorsun. hani sen onlari az, onlar seni hic anlamayinca
havaalani diyaloglarina bakiyorum.
Gelene kadar 3 havaalani gordum en son biyonik arastirma bile yapildi
bavulumda ellemedikleri yer kalmadi.
Aci olan sey ne biliyor musun ? biyonik lab da bulunan kiz, translater la iletisime calisiyor ve turkce tanslater bulamadik kokenimi soruyorlar greek mi? arap miyim? koskoca Turkum diyemiyorum
neyse diyip gecistirdik .. aci olan da bu iste bu turkler buraya daha gelememis gelse de esememis soyle :)
iyi olan yani hani gelmisler de degistirmemis uyum saglamislar..bu arada hic turk bulmadim henuz :)
Kristian ve Karoline bir anne kizin evindeyim.. cok guleryuzlu sicacik davraniyorlar. Yemek ler bizdeki gibi ihtisamli sofralar seklinde hic degil. sabah tost yemegi tercih ettim bana tereyag verdi. haa bu arada anladim ki tostumu hazirlamaliyim ve peynir kullanmiyorlar daha cok tereyagi yiyorlar soylemek lazim zararini galiba :)
ben peynir istedim meger onlar da sever mis.. anlastik neyse ki
kasari cig ama kizarmis ekmekler arasina koyup uyduruk bir tost yedim buna da sukur :)
yaw nasil oluyor da anlasiyoruz
ben dil bilmem
demek ki konusmak gozlere, ellere ve ihtiyaca bagli cogunda
baska bir dil bizimkisi hehe
ha bu arada sehirde arabayla bir tur attik. Kucuk, sevimli bir sehir burasi ama onlara sorsan en buyuk sehri :)
hayran kaldim bu kadar guzel korunur hersey.agaclar, cicek kokulari ve endustri, sehir icice yine yazacam sana opuldun gunluk