Pazar, Ocak 24, 2010

2010 yılında bizi neler bekliyor?


Geleceğe dair, dillere dolanan (2012) Maya takvimi sonu, kıyamet korkusu v.s.

Fatih Keçelioğlu nun keyifli anlatımını ekliyorum.

Maya Takvimi ve Bilincin Evrimi

Yaratılışın zaman çizgisinde, maya takvimine göre hangi konumdayız? Ve 2010 yılında bizi neler bekliyor?

Fatih Keçelioğlu: Daha önce de belirttiğim gibi şu anda dokuz katlı piramidin sekizinci katındayız ve bu katın sondan ikinci dönemi olan 6. Geceye girdik. 2010 yılında altıncı gecenin orta noktasının geçilmesi, (6 Mayıs 2010) ve 7. Gündüzün başlangıcı (3 Kasım 2010) gibi önemli dönüm noktaları var. Calleman’ın iddialarına göre 6. Gece, 2008 krizinden daha derin bir ekonomik kriz ile tüm dünya otoritelerinin ve sistemlerinin ciddi bir sarsıntısı gerçekleşecek. Bu insanlık bilincinde şimdiye kadar olmamış büyüklükte bir dönüşüm anlamına geliyor.

Son 5,000 yıldır geliştirdiğimiz sistemlerin bir geri tepmesi ile karşılaşacağız.

Tamamen soyut değerlere dayalı hale gelen ekonomi ve finans sistemlerinin getirdiği adaletsizlikler, endüstriyelleşen tek tipli tarım anlayışının getireceği besin ve su krizleri dünyayı vuracak.

Politik güç ve buna bağlı kutuplaşmaların insanlar için getirdiği tutsaklıkların ortadan kalkacağı bir noktaya doğru gidiyoruz.

Sadece sol beyinle dünyayı gören ve bencil, hırslı, kar amaçlı tüm zihniyetler büyük bir kriz yaşayacaklar 2010 süresince.

Bütünü gören ve paylaşımın, sürdürülebilirliğin ön planda olduğu permakültür gibi yaklaşımların değeri ortaya çıkacak.

Dirençli toplumların ve paylaşım odaklı bir araya gelen toplulukların yarattıkları yaşam alanları, eko köyler vs.. Findhorn, Damanhur, Auroville gibi yerleşimlerin insanlığın evrimi için yarattığı yeni yaşam tasarımları ön plana çıkacak.
3 Kasım 2010 ile başlayacak olan 7. Gündüz ise 1999’dan beri gelişmekte olan sağ beyin bilincinin meyvelerini vermeye başlaması demek.

Maya takviminin bahsettiği bilinç dönüşümlerinin artık yadsınamaz boyutlara geleceğini ve ana akım medyada bu konuya daha fazla yer ayrılacağını düşünüyorum.

Ülkemizdeki bu sancılı dönemler de bu geçiş dönemleriyle mi bağlantılı?
Maya takvimine göre, ülkemizin kuruluşu ve gidişatı hakkında ruhsal olarak yorum yapmak mümkün müdür?

Fatih Keçelioğlu: Elbette Türkiye dünya dışı bir ülke olmadığına göre olup bitenlerin küresel bilinç dönüşümleri ile direk ilişkisi vardır. Ülkemizde bir kreşendo gibi giderek artan hukuki, politik ve sosyal karışıklıklar aslında dünyanın yaşadığı dönüşüm sancılarını çok iyi özetliyor. Anadolu’nun pek çok kültüre ev sahipliği yapmış olması ve Avrupa – Asya medeniyetleri arasında köprü olması, zengin etnik ve dini çeşitlilikler, laiklik ve İslam arasında ki gerilim. Bütün bunlar Türkiye’yi çok bilinmezli bir denklem yapıyor.

Biz bile anlamakta zorluk çekiyoruz olan bitenleri. Mesela bir Belçika’da veya İran’da olan iç karışıklıkları anlamak çok normal. Bu ülkelerde çatışmayı yaratan kutup sayısı iki veya en fazla üç.

Ama biz de milliyetçilik, radikal İslam, laiklik, solculuk, Kürtçülük, Alevilik, Kürt Aleviliği, Ermeni, Rum, Yahudi şeklinde uzayan bir liste var.

Bir bakıma dünyanın bir mikro kozmosuyuz. Mesele bu kadar farklı uçta ki görüşün, ötekinin varlığını kabul ederek ve yaşam alanına saygı duyarak yaşabilmesi. Aslına bakarsanız geleneğimizde bu hoşgörü ve birlik bilincini taşıyoruz. Osmanlı bile bu farklılıkları zenginlik olarak görmüş bir uygarlıktı.

Son günlerde tüm bu ayrılıkların göze çarpması ve post-modern bir iç savaşın sürmesi aslında Maya takvimiyle anlaşılabilir. Son beş binyıldır evirilmekte olan ayrılık bilinci milliyetçiliği ve din ve mezhepler üzerinden gelişen çatışmaları körüklemektedir. 1999 yılından beri ise Galaktik Altdünya’nın getirdiği sağ beyin bilinci de evirilmektedir.

Sağ beyin büyük resmi gören ve ayırmak yerine birlik örgüsü ören beyin yarı küresidir. Ancak elbette bu sağ beyin bilincinin karşısında 5,000 yıllık ayıran, bölen, “ben – öteki” ikiliğinde olan sol beyin bilinci duruyor. Kolektif bilinci etkileyen bu gerilimden dolayı da bugün gördüğümüz resim karşımıza çıkıyor.

Bastırılmış olan her şey, kapatılmamış olan tüm hesaplar ortaya çıkıyor. Radikal İslam Laik cumhuriyetten bir öç almaya çalışıyor, Kürt kimliği tanınmamışlığının acısını çıkarmaya çalışıyor ve adını siz koyun diğer tüm çatışmalar ortada.

Bu elbette dış mihrakların körüklenmesinden bağımsız değil. Batı hâkimiyetini temsil eden İngiltere ve ABD tarih boyunca böl ve yönet politikasını uyguladı. Bugünde bu oyunlar devam etmekte. Çünkü sol beyin bilinci hâkimiyetini elden bırakmak istemiyor.

Bizim fark etmemiz gereken şu:

bölündükçe yönetilir oluyoruz.
Birliğimizi fark ettikçe ise özgürleşiyoruz.

Türkiye’yi yaşayan tek bir varlık olarak düşünürsek, kendi içindeki farklılıkları kabul edip birlik noktasına ulaştığında özgür ve aydınlanmış bir birey olacağını öngörebiliriz. Bu elbette herhangi bir kutbu temsil eden bir gücün hakimiyeti ile değil, tüm ayrılık bilincinin çözülmesi ve yerine sonsuz hoşgörü ve toleransın hüküm sürdüğü bir bilincin gelmesi ile mümkün olabilir. Bu aynı zamanda yepyeni bir dünyanın doğuşu demektir. Türkiye bu bilinç noktasına geldiğinde tüm insanlıkta bu noktaya gelecektir. Bir başka deyişle, eğer biz bu alevlenen ayrılık bilincinden ve yaratılan kriz ortamından çıkıp barış ve huzurun ancak öteki diye bir şey olmadığını ve tüm insanların eşit bir şekilde yaşama hakkı olduğunu fark etmemizle gelebileceğini fark ettiğimizde dünyaya örnek olacağız.