Çarşamba, Ağustos 11, 2010

Dost maili :)

demiş ki bir arkadaşım

Hayır kararını verince ruh halimde aşağıda ki değişmeler oldu. Seninle paylaşmak istedim..

1-sağlığınıza iyi gelecek ( UMUTLA YARINA BAKACAKSINIZ )
2-iktidar şımarıklığı gececek ( Kendini “führer” ilan etme yolunda bir başbakan olmayacak, çünkü führer anayasası olamayacak )
3-kendini imparator sananlar azcık uyanacak ( Osmanlının bir aile soyu, Türklüğün bir kültür bir medeniyet olduğunu anlayacaklar )
4-oyalıyı boyalıyı yazan gazeteciler yani başladıkları oyalı, boyalı ve şule başlılara ek olarak ;
Bolgesel yoksullukları
Ağalık düzenini
Eğitim sistemindeki gericiliği
Milliyetciliği, ümmetciliğe cevirmeye çalışan zihniyeti YAZMAYA BAŞLAYACAK

----------------------------------------------------

Birde güzel ve yalın bir yazı eklemiş

Ahmet HAKAN'dan alıntıdır..

Bir ‘hayırcı’dan ‘evetçi’ye 9 öğüt

- BİR: Bu ne telaş, bu ne agresiflik, bu ne öfke, bu ne çalım? Sakin ol, hele bir soluklan yiğidim.

- İKİ: “Memlekete demokrasi geliyor” diye etekleri zil çalan bir adamın, aykırı görüş ileri sürenlere bu denli çemkirmesi acayip yaman bir çelişkidir... Birazcık bağışlayıcı ol evlat...

- ÜÇ: Unutma: 12 Eylül Anayasası ilk defa değiştirilmiyor. Bu zamana kadar sayısız kez değiştirildi. İlk defa değiştiriliyormuş gibi yapma... Ayıp etmiş olursun.

- DÖRT: Yamalı bohçaya dönmüş, eskisiyle ilgisi kalmamış bir hilkat garibesini, yeni küçük değişimlerle daha da garip ve tuhaf bir hale getirmeye neden razı oluyorsun? Köklü bir değişim iste...

- BEŞ: “Evet” diyen demokrat oldu da “hayır” diyen darbeci mi oldu? İnsafsızlık yapma.

- ALTI: 12 Eylülcüler yargılanmayacak... Bunu sen de biliyorsun... O yüzden boşa kostaklanma.

- YEDİ: Elinde sopayla insanları zorla “demokrat” yapmaya çalışacağına, iki dakika “farklı fikirlere saygı” üzerine düşünsen, kendine çok daha fazla iyilik etmiş olursun.

- SEKİZ: Sen böyle kaba, böyle hırçın, böyle nadan, böyle hoyrat davrandıkça... “Hayır” oylarının sayısını arttırıyorsun. Aman “Tayyip Abin” duymasın.

- DOKUZ: Bazen bir “hayırcı”, bin “evetçi”den daha özgürlükçü olabilir... Her gördüğün “Hayırcı”yı, YARSAV’cı falan sanma...

Cuma, Nisan 23, 2010

Seni Görmek


Herkesin
farketmeye,
itiraz edebilmek için bilmeye,
hayır demek için kendi güvenini sağlamaya ihtiyacı var.

Önceden edinilmiş sorunları yoksa, bilmediğimiz ama varolan yeteneklerimizi çevrenin etkisiyle geliştiririz.

İlk tecrübelerinden bilenler çoktur.
Bisiklete binenleri görünce bisiklet istediğimizi farkederiz
Özenerek ve merakla ! istediğimiz bisiklet alınırsa, nasıl kullanacağımızı bilmediğimiz yeteneklerimizi, bulmaya başlarız.
Bu katmanı geçen sonra kendi güvenini kazanır ve zamanla ustaca kullanabilir. Bazen elleri havada bisikletli çocuk görür herkes..

Yüzmeyi bilmeyen istek duyduğun da, bisiklete binmek gibi aynı koşulları yaşayarak yetenek kazanır ve ustalaşır.

İlk defası hiç bir zaman çok kolay olmaz.
Önemli olan, deneme cesareti. Her şeyi yapabilme yeteneğine içimizde sahip olduğumuzu bilerek.

(..)

Farkında olmasakta; çevre, davranış ve kapasite hatta inanç, kişilik, dini-milli değerler bizim mantık dediğimiz bilgileri veriyor.

Dini değerleri yüksek bir yönetim varsa, çevrede ki kapalı insanların artması da koşullara uyum göstermenin kanıtıdır.

Mahallede "Bıçkın Delikanlı" olan biri, evini değiştirip çevresi çok kitap okuyan bir ortama girdiğinde, iki seçenek vardır. Ya kitap okuyup bir süre sonra ortama O'da uyum gösterir, ya da hemen uzaklaşır.
Doğru yada yanlış diyemiyorum. Böyle şeyler yok.

Beyin ve genel sistemimiz, bir tür elektriksel yapıya sahip. DNA ve RNA larımız da neler oluyor? Kısa süreli hafıza ve hafıza alanlarımız, bilgiyi yeteneklerimize nasıl katıyor?
Tamamı hala bilim adamlarınca inceleme konusu.

Çocukların öğrenme yeteneği, şüphesiz çok daha hızlı.
Moleküler yapıları henüz daha basit ve hızlı gelişme etkisinde.
Merakları ve öğrenme istekleri var.
Çevresel faktörlerin (gelenek,tabu v.s.) etkisi yok ve cesaretleri var.

(..)

Aşk; mantıkta çözümsüz, anlaşılamayan duygusal yoğunluğunu hissettiğimiz, dağılma.

Aşka süreler biçilmesi (bazen 3 ay, bazen 5 yıl gibi) ise O kişiyle ve paylaştıklarınla ilgili.
Karmaşalarını, tüm sihrinin yerine
Karşındakinin değerlerini öğrenip, ondan aldığın cevaplarla dolduruyorsan !

Senin bunları bulduğu süre de, aşk biter belki de..
Yani seni görmekle aşk biter, bu iyi yada kötü değil sadece bilgi toplama.
Gördüklerin, kaçınılmaz olan gerçekler yerine de
iki kişilik ortak değerler konursa ve bunlar da, dokulara yakınsa... yeni doğan ve süren, iyi ilişkiye doğru dönüşür.

Bu yüzden de "en büyük aşk! insanın kendine duyduğu aşktır" denir belki.
Çözemediği, tanıyamadığı, biçimlendiremediği kendi.

Sistemimizi, alışkanlıklarımızı, öğrenme aşamaların da değişen farklılıklar gösteren ama birbirinin aynı insanlarız aslında..

Şu kitap başlığını yazmadan geçemem! bana daha çok slogan gibi geliyor,
Ancak bir benzerim öldürebilir beni ! Benzerimi bulunca anladım belki..

Cumartesi, Mart 13, 2010

Badem Ağacı

Badem Badem Agaci video klip izle indir yükle download Video75 Türk Video Arama Motoru


ARKADAŞIM BADEM AĞACI

Sen ağaçların aptalı
Ben insanların
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsün
Düşünmeden gelecek karakış..
Açarsın çiçeklerini ..

Bense hayra yorarım gördüğüm düşü...
Bir güler yüz bir tatlı söz..
Açarım yüreğimi hemen
Yemişe durmadan çarpar seni karayel
Beni karasevda

Hem de bilerek kandırıldığımızı
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
Koş desinler bize şaşkın
Sonu gelmese de hiç bir aşkın
Açalım yine de çiçeklerimizi
Senden yanayım arkadaşım
Havanı bulunca aç çiçeklerini
Nasıl açıyorsam yüreğimi

Belki bu kez kış olmaz
Bakarsın sevdan düş olmaz
Nasıl vermişsem kendimi son sevdama
Vur kendini sen de bu güzel havaya

Aziz NESİN

Pazar, Şubat 07, 2010

Kişisel Gelişim

Facebook un papucunu dama attım .. Sıra kişisel gelişim sitelerinde

Hemen üyelik yapın bence


Sosyal Dil Gelişim Sitesi; İngilizce, Japonca, İspanyolca, Fransızca, Almanca v.s. yani tüm diller için sistemli şekilde eğitim sunmuş ve bedava olarak internette..

· İsterseniz sizde gönüllü Türkçe öğretebilirsiz .

· İsterseniz Dünya da bir çok kültürden insanla, dil seviyenizi belirlediğiniz ölçülerde, arkadaşlarınız olabilir.

. Onlarla aktif olarak konuşabilirsiniz. İstediğiniz gönüllü öğretmenler de, sizin seviyenizde konuşup puan topluyor. Puan toplamak içinde, canla başla uğraşıyor. Tıpkı sizin de Türkçe öğretip puan toplamak istemeniz gibi..

. Okuma, Yazma, Konuşma, Video dersler, oyunlar.. İşte free dershanemiz, üstelik bunlar sistem tarafından geri bildirim verip level da atlatıyor.. Hadi kolay gelsin


http://www.livemocha.com/

Pazar, Ocak 24, 2010

2010 yılında bizi neler bekliyor?


Geleceğe dair, dillere dolanan (2012) Maya takvimi sonu, kıyamet korkusu v.s.

Fatih Keçelioğlu nun keyifli anlatımını ekliyorum.

Maya Takvimi ve Bilincin Evrimi

Yaratılışın zaman çizgisinde, maya takvimine göre hangi konumdayız? Ve 2010 yılında bizi neler bekliyor?

Fatih Keçelioğlu: Daha önce de belirttiğim gibi şu anda dokuz katlı piramidin sekizinci katındayız ve bu katın sondan ikinci dönemi olan 6. Geceye girdik. 2010 yılında altıncı gecenin orta noktasının geçilmesi, (6 Mayıs 2010) ve 7. Gündüzün başlangıcı (3 Kasım 2010) gibi önemli dönüm noktaları var. Calleman’ın iddialarına göre 6. Gece, 2008 krizinden daha derin bir ekonomik kriz ile tüm dünya otoritelerinin ve sistemlerinin ciddi bir sarsıntısı gerçekleşecek. Bu insanlık bilincinde şimdiye kadar olmamış büyüklükte bir dönüşüm anlamına geliyor.

Son 5,000 yıldır geliştirdiğimiz sistemlerin bir geri tepmesi ile karşılaşacağız.

Tamamen soyut değerlere dayalı hale gelen ekonomi ve finans sistemlerinin getirdiği adaletsizlikler, endüstriyelleşen tek tipli tarım anlayışının getireceği besin ve su krizleri dünyayı vuracak.

Politik güç ve buna bağlı kutuplaşmaların insanlar için getirdiği tutsaklıkların ortadan kalkacağı bir noktaya doğru gidiyoruz.

Sadece sol beyinle dünyayı gören ve bencil, hırslı, kar amaçlı tüm zihniyetler büyük bir kriz yaşayacaklar 2010 süresince.

Bütünü gören ve paylaşımın, sürdürülebilirliğin ön planda olduğu permakültür gibi yaklaşımların değeri ortaya çıkacak.

Dirençli toplumların ve paylaşım odaklı bir araya gelen toplulukların yarattıkları yaşam alanları, eko köyler vs.. Findhorn, Damanhur, Auroville gibi yerleşimlerin insanlığın evrimi için yarattığı yeni yaşam tasarımları ön plana çıkacak.
3 Kasım 2010 ile başlayacak olan 7. Gündüz ise 1999’dan beri gelişmekte olan sağ beyin bilincinin meyvelerini vermeye başlaması demek.

Maya takviminin bahsettiği bilinç dönüşümlerinin artık yadsınamaz boyutlara geleceğini ve ana akım medyada bu konuya daha fazla yer ayrılacağını düşünüyorum.

Ülkemizdeki bu sancılı dönemler de bu geçiş dönemleriyle mi bağlantılı?
Maya takvimine göre, ülkemizin kuruluşu ve gidişatı hakkında ruhsal olarak yorum yapmak mümkün müdür?

Fatih Keçelioğlu: Elbette Türkiye dünya dışı bir ülke olmadığına göre olup bitenlerin küresel bilinç dönüşümleri ile direk ilişkisi vardır. Ülkemizde bir kreşendo gibi giderek artan hukuki, politik ve sosyal karışıklıklar aslında dünyanın yaşadığı dönüşüm sancılarını çok iyi özetliyor. Anadolu’nun pek çok kültüre ev sahipliği yapmış olması ve Avrupa – Asya medeniyetleri arasında köprü olması, zengin etnik ve dini çeşitlilikler, laiklik ve İslam arasında ki gerilim. Bütün bunlar Türkiye’yi çok bilinmezli bir denklem yapıyor.

Biz bile anlamakta zorluk çekiyoruz olan bitenleri. Mesela bir Belçika’da veya İran’da olan iç karışıklıkları anlamak çok normal. Bu ülkelerde çatışmayı yaratan kutup sayısı iki veya en fazla üç.

Ama biz de milliyetçilik, radikal İslam, laiklik, solculuk, Kürtçülük, Alevilik, Kürt Aleviliği, Ermeni, Rum, Yahudi şeklinde uzayan bir liste var.

Bir bakıma dünyanın bir mikro kozmosuyuz. Mesele bu kadar farklı uçta ki görüşün, ötekinin varlığını kabul ederek ve yaşam alanına saygı duyarak yaşabilmesi. Aslına bakarsanız geleneğimizde bu hoşgörü ve birlik bilincini taşıyoruz. Osmanlı bile bu farklılıkları zenginlik olarak görmüş bir uygarlıktı.

Son günlerde tüm bu ayrılıkların göze çarpması ve post-modern bir iç savaşın sürmesi aslında Maya takvimiyle anlaşılabilir. Son beş binyıldır evirilmekte olan ayrılık bilinci milliyetçiliği ve din ve mezhepler üzerinden gelişen çatışmaları körüklemektedir. 1999 yılından beri ise Galaktik Altdünya’nın getirdiği sağ beyin bilinci de evirilmektedir.

Sağ beyin büyük resmi gören ve ayırmak yerine birlik örgüsü ören beyin yarı küresidir. Ancak elbette bu sağ beyin bilincinin karşısında 5,000 yıllık ayıran, bölen, “ben – öteki” ikiliğinde olan sol beyin bilinci duruyor. Kolektif bilinci etkileyen bu gerilimden dolayı da bugün gördüğümüz resim karşımıza çıkıyor.

Bastırılmış olan her şey, kapatılmamış olan tüm hesaplar ortaya çıkıyor. Radikal İslam Laik cumhuriyetten bir öç almaya çalışıyor, Kürt kimliği tanınmamışlığının acısını çıkarmaya çalışıyor ve adını siz koyun diğer tüm çatışmalar ortada.

Bu elbette dış mihrakların körüklenmesinden bağımsız değil. Batı hâkimiyetini temsil eden İngiltere ve ABD tarih boyunca böl ve yönet politikasını uyguladı. Bugünde bu oyunlar devam etmekte. Çünkü sol beyin bilinci hâkimiyetini elden bırakmak istemiyor.

Bizim fark etmemiz gereken şu:

bölündükçe yönetilir oluyoruz.
Birliğimizi fark ettikçe ise özgürleşiyoruz.

Türkiye’yi yaşayan tek bir varlık olarak düşünürsek, kendi içindeki farklılıkları kabul edip birlik noktasına ulaştığında özgür ve aydınlanmış bir birey olacağını öngörebiliriz. Bu elbette herhangi bir kutbu temsil eden bir gücün hakimiyeti ile değil, tüm ayrılık bilincinin çözülmesi ve yerine sonsuz hoşgörü ve toleransın hüküm sürdüğü bir bilincin gelmesi ile mümkün olabilir. Bu aynı zamanda yepyeni bir dünyanın doğuşu demektir. Türkiye bu bilinç noktasına geldiğinde tüm insanlıkta bu noktaya gelecektir. Bir başka deyişle, eğer biz bu alevlenen ayrılık bilincinden ve yaratılan kriz ortamından çıkıp barış ve huzurun ancak öteki diye bir şey olmadığını ve tüm insanların eşit bir şekilde yaşama hakkı olduğunu fark etmemizle gelebileceğini fark ettiğimizde dünyaya örnek olacağız.