Cuma, Temmuz 12, 2013

niye yaptın?



  • Akreple Kurbağa
    Bir nehirden  geçmesi gereken ikililer
    Akrep Kurbağayı ,
    Suyun en derin yerinde, sokuyor.
    Eee şimdi " sende  öleceksin " diyor kurbağa 
    -niye yaptın?
    Akrep de ne yapayım, huyum bu diyor.

    ------------o---------------

  • niye yaptın?

    kırılmak istemiyorsan kendini bırakmayacaksın
    çok sorasım var, çok kişiye, cevapsız kalsada
    olan olmuş yani, hiçbir şey değiştiremez artık bunu.. 
    geçmişe sorular sorarakta, sadece  kendi sesini duyarsın.
  • bunun gerçek sebebini öğrenmek istediğinden değil

  • sadece onu affetmek istediğinden sorarsın.. 

Çarşamba, Ağustos 11, 2010

Dost maili :)

demiş ki bir arkadaşım

Hayır kararını verince ruh halimde aşağıda ki değişmeler oldu. Seninle paylaşmak istedim..

1-sağlığınıza iyi gelecek ( UMUTLA YARINA BAKACAKSINIZ )
2-iktidar şımarıklığı gececek ( Kendini “führer” ilan etme yolunda bir başbakan olmayacak, çünkü führer anayasası olamayacak )
3-kendini imparator sananlar azcık uyanacak ( Osmanlının bir aile soyu, Türklüğün bir kültür bir medeniyet olduğunu anlayacaklar )
4-oyalıyı boyalıyı yazan gazeteciler yani başladıkları oyalı, boyalı ve şule başlılara ek olarak ;
Bolgesel yoksullukları
Ağalık düzenini
Eğitim sistemindeki gericiliği
Milliyetciliği, ümmetciliğe cevirmeye çalışan zihniyeti YAZMAYA BAŞLAYACAK

----------------------------------------------------

Birde güzel ve yalın bir yazı eklemiş

Ahmet HAKAN'dan alıntıdır..

Bir ‘hayırcı’dan ‘evetçi’ye 9 öğüt

- BİR: Bu ne telaş, bu ne agresiflik, bu ne öfke, bu ne çalım? Sakin ol, hele bir soluklan yiğidim.

- İKİ: “Memlekete demokrasi geliyor” diye etekleri zil çalan bir adamın, aykırı görüş ileri sürenlere bu denli çemkirmesi acayip yaman bir çelişkidir... Birazcık bağışlayıcı ol evlat...

- ÜÇ: Unutma: 12 Eylül Anayasası ilk defa değiştirilmiyor. Bu zamana kadar sayısız kez değiştirildi. İlk defa değiştiriliyormuş gibi yapma... Ayıp etmiş olursun.

- DÖRT: Yamalı bohçaya dönmüş, eskisiyle ilgisi kalmamış bir hilkat garibesini, yeni küçük değişimlerle daha da garip ve tuhaf bir hale getirmeye neden razı oluyorsun? Köklü bir değişim iste...

- BEŞ: “Evet” diyen demokrat oldu da “hayır” diyen darbeci mi oldu? İnsafsızlık yapma.

- ALTI: 12 Eylülcüler yargılanmayacak... Bunu sen de biliyorsun... O yüzden boşa kostaklanma.

- YEDİ: Elinde sopayla insanları zorla “demokrat” yapmaya çalışacağına, iki dakika “farklı fikirlere saygı” üzerine düşünsen, kendine çok daha fazla iyilik etmiş olursun.

- SEKİZ: Sen böyle kaba, böyle hırçın, böyle nadan, böyle hoyrat davrandıkça... “Hayır” oylarının sayısını arttırıyorsun. Aman “Tayyip Abin” duymasın.

- DOKUZ: Bazen bir “hayırcı”, bin “evetçi”den daha özgürlükçü olabilir... Her gördüğün “Hayırcı”yı, YARSAV’cı falan sanma...

Cuma, Nisan 23, 2010

Seni Görmek


Herkesin
farketmeye,
itiraz edebilmek için bilmeye,
hayır demek için kendi güvenini sağlamaya ihtiyacı var.

Önceden edinilmiş sorunları yoksa, bilmediğimiz ama varolan yeteneklerimizi çevrenin etkisiyle geliştiririz.

İlk tecrübelerinden bilenler çoktur.
Bisiklete binenleri görünce bisiklet istediğimizi farkederiz
Özenerek ve merakla ! istediğimiz bisiklet alınırsa, nasıl kullanacağımızı bilmediğimiz yeteneklerimizi, bulmaya başlarız.
Bu katmanı geçen sonra kendi güvenini kazanır ve zamanla ustaca kullanabilir. Bazen elleri havada bisikletli çocuk görür herkes..

Yüzmeyi bilmeyen istek duyduğun da, bisiklete binmek gibi aynı koşulları yaşayarak yetenek kazanır ve ustalaşır.

İlk defası hiç bir zaman çok kolay olmaz.
Önemli olan, deneme cesareti. Her şeyi yapabilme yeteneğine içimizde sahip olduğumuzu bilerek.

(..)

Farkında olmasakta; çevre, davranış ve kapasite hatta inanç, kişilik, dini-milli değerler bizim mantık dediğimiz bilgileri veriyor.

Dini değerleri yüksek bir yönetim varsa, çevrede ki kapalı insanların artması da koşullara uyum göstermenin kanıtıdır.

Mahallede "Bıçkın Delikanlı" olan biri, evini değiştirip çevresi çok kitap okuyan bir ortama girdiğinde, iki seçenek vardır. Ya kitap okuyup bir süre sonra ortama O'da uyum gösterir, ya da hemen uzaklaşır.
Doğru yada yanlış diyemiyorum. Böyle şeyler yok.

Beyin ve genel sistemimiz, bir tür elektriksel yapıya sahip. DNA ve RNA larımız da neler oluyor? Kısa süreli hafıza ve hafıza alanlarımız, bilgiyi yeteneklerimize nasıl katıyor?
Tamamı hala bilim adamlarınca inceleme konusu.

Çocukların öğrenme yeteneği, şüphesiz çok daha hızlı.
Moleküler yapıları henüz daha basit ve hızlı gelişme etkisinde.
Merakları ve öğrenme istekleri var.
Çevresel faktörlerin (gelenek,tabu v.s.) etkisi yok ve cesaretleri var.

(..)

Aşk; mantıkta çözümsüz, anlaşılamayan duygusal yoğunluğunu hissettiğimiz, dağılma.

Aşka süreler biçilmesi (bazen 3 ay, bazen 5 yıl gibi) ise O kişiyle ve paylaştıklarınla ilgili.
Karmaşalarını, tüm sihrinin yerine
Karşındakinin değerlerini öğrenip, ondan aldığın cevaplarla dolduruyorsan !

Senin bunları bulduğu süre de, aşk biter belki de..
Yani seni görmekle aşk biter, bu iyi yada kötü değil sadece bilgi toplama.
Gördüklerin, kaçınılmaz olan gerçekler yerine de
iki kişilik ortak değerler konursa ve bunlar da, dokulara yakınsa... yeni doğan ve süren, iyi ilişkiye doğru dönüşür.

Bu yüzden de "en büyük aşk! insanın kendine duyduğu aşktır" denir belki.
Çözemediği, tanıyamadığı, biçimlendiremediği kendi.

Sistemimizi, alışkanlıklarımızı, öğrenme aşamaların da değişen farklılıklar gösteren ama birbirinin aynı insanlarız aslında..

Şu kitap başlığını yazmadan geçemem! bana daha çok slogan gibi geliyor,
Ancak bir benzerim öldürebilir beni ! Benzerimi bulunca anladım belki..

Cumartesi, Mart 13, 2010

Badem Ağacı

Badem Badem Agaci video klip izle indir yükle download Video75 Türk Video Arama Motoru


ARKADAŞIM BADEM AĞACI

Sen ağaçların aptalı
Ben insanların
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsün
Düşünmeden gelecek karakış..
Açarsın çiçeklerini ..

Bense hayra yorarım gördüğüm düşü...
Bir güler yüz bir tatlı söz..
Açarım yüreğimi hemen
Yemişe durmadan çarpar seni karayel
Beni karasevda

Hem de bilerek kandırıldığımızı
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
Koş desinler bize şaşkın
Sonu gelmese de hiç bir aşkın
Açalım yine de çiçeklerimizi
Senden yanayım arkadaşım
Havanı bulunca aç çiçeklerini
Nasıl açıyorsam yüreğimi

Belki bu kez kış olmaz
Bakarsın sevdan düş olmaz
Nasıl vermişsem kendimi son sevdama
Vur kendini sen de bu güzel havaya

Aziz NESİN

Pazar, Şubat 07, 2010

Kişisel Gelişim

Facebook un papucunu dama attım .. Sıra kişisel gelişim sitelerinde

Hemen üyelik yapın bence


Sosyal Dil Gelişim Sitesi; İngilizce, Japonca, İspanyolca, Fransızca, Almanca v.s. yani tüm diller için sistemli şekilde eğitim sunmuş ve bedava olarak internette..

· İsterseniz sizde gönüllü Türkçe öğretebilirsiz .

· İsterseniz Dünya da bir çok kültürden insanla, dil seviyenizi belirlediğiniz ölçülerde, arkadaşlarınız olabilir.

. Onlarla aktif olarak konuşabilirsiniz. İstediğiniz gönüllü öğretmenler de, sizin seviyenizde konuşup puan topluyor. Puan toplamak içinde, canla başla uğraşıyor. Tıpkı sizin de Türkçe öğretip puan toplamak istemeniz gibi..

. Okuma, Yazma, Konuşma, Video dersler, oyunlar.. İşte free dershanemiz, üstelik bunlar sistem tarafından geri bildirim verip level da atlatıyor.. Hadi kolay gelsin


http://www.livemocha.com/

Pazar, Ocak 24, 2010

2010 yılında bizi neler bekliyor?


Geleceğe dair, dillere dolanan (2012) Maya takvimi sonu, kıyamet korkusu v.s.

Fatih Keçelioğlu nun keyifli anlatımını ekliyorum.

Maya Takvimi ve Bilincin Evrimi

Yaratılışın zaman çizgisinde, maya takvimine göre hangi konumdayız? Ve 2010 yılında bizi neler bekliyor?

Fatih Keçelioğlu: Daha önce de belirttiğim gibi şu anda dokuz katlı piramidin sekizinci katındayız ve bu katın sondan ikinci dönemi olan 6. Geceye girdik. 2010 yılında altıncı gecenin orta noktasının geçilmesi, (6 Mayıs 2010) ve 7. Gündüzün başlangıcı (3 Kasım 2010) gibi önemli dönüm noktaları var. Calleman’ın iddialarına göre 6. Gece, 2008 krizinden daha derin bir ekonomik kriz ile tüm dünya otoritelerinin ve sistemlerinin ciddi bir sarsıntısı gerçekleşecek. Bu insanlık bilincinde şimdiye kadar olmamış büyüklükte bir dönüşüm anlamına geliyor.

Son 5,000 yıldır geliştirdiğimiz sistemlerin bir geri tepmesi ile karşılaşacağız.

Tamamen soyut değerlere dayalı hale gelen ekonomi ve finans sistemlerinin getirdiği adaletsizlikler, endüstriyelleşen tek tipli tarım anlayışının getireceği besin ve su krizleri dünyayı vuracak.

Politik güç ve buna bağlı kutuplaşmaların insanlar için getirdiği tutsaklıkların ortadan kalkacağı bir noktaya doğru gidiyoruz.

Sadece sol beyinle dünyayı gören ve bencil, hırslı, kar amaçlı tüm zihniyetler büyük bir kriz yaşayacaklar 2010 süresince.

Bütünü gören ve paylaşımın, sürdürülebilirliğin ön planda olduğu permakültür gibi yaklaşımların değeri ortaya çıkacak.

Dirençli toplumların ve paylaşım odaklı bir araya gelen toplulukların yarattıkları yaşam alanları, eko köyler vs.. Findhorn, Damanhur, Auroville gibi yerleşimlerin insanlığın evrimi için yarattığı yeni yaşam tasarımları ön plana çıkacak.
3 Kasım 2010 ile başlayacak olan 7. Gündüz ise 1999’dan beri gelişmekte olan sağ beyin bilincinin meyvelerini vermeye başlaması demek.

Maya takviminin bahsettiği bilinç dönüşümlerinin artık yadsınamaz boyutlara geleceğini ve ana akım medyada bu konuya daha fazla yer ayrılacağını düşünüyorum.

Ülkemizdeki bu sancılı dönemler de bu geçiş dönemleriyle mi bağlantılı?
Maya takvimine göre, ülkemizin kuruluşu ve gidişatı hakkında ruhsal olarak yorum yapmak mümkün müdür?

Fatih Keçelioğlu: Elbette Türkiye dünya dışı bir ülke olmadığına göre olup bitenlerin küresel bilinç dönüşümleri ile direk ilişkisi vardır. Ülkemizde bir kreşendo gibi giderek artan hukuki, politik ve sosyal karışıklıklar aslında dünyanın yaşadığı dönüşüm sancılarını çok iyi özetliyor. Anadolu’nun pek çok kültüre ev sahipliği yapmış olması ve Avrupa – Asya medeniyetleri arasında köprü olması, zengin etnik ve dini çeşitlilikler, laiklik ve İslam arasında ki gerilim. Bütün bunlar Türkiye’yi çok bilinmezli bir denklem yapıyor.

Biz bile anlamakta zorluk çekiyoruz olan bitenleri. Mesela bir Belçika’da veya İran’da olan iç karışıklıkları anlamak çok normal. Bu ülkelerde çatışmayı yaratan kutup sayısı iki veya en fazla üç.

Ama biz de milliyetçilik, radikal İslam, laiklik, solculuk, Kürtçülük, Alevilik, Kürt Aleviliği, Ermeni, Rum, Yahudi şeklinde uzayan bir liste var.

Bir bakıma dünyanın bir mikro kozmosuyuz. Mesele bu kadar farklı uçta ki görüşün, ötekinin varlığını kabul ederek ve yaşam alanına saygı duyarak yaşabilmesi. Aslına bakarsanız geleneğimizde bu hoşgörü ve birlik bilincini taşıyoruz. Osmanlı bile bu farklılıkları zenginlik olarak görmüş bir uygarlıktı.

Son günlerde tüm bu ayrılıkların göze çarpması ve post-modern bir iç savaşın sürmesi aslında Maya takvimiyle anlaşılabilir. Son beş binyıldır evirilmekte olan ayrılık bilinci milliyetçiliği ve din ve mezhepler üzerinden gelişen çatışmaları körüklemektedir. 1999 yılından beri ise Galaktik Altdünya’nın getirdiği sağ beyin bilinci de evirilmektedir.

Sağ beyin büyük resmi gören ve ayırmak yerine birlik örgüsü ören beyin yarı küresidir. Ancak elbette bu sağ beyin bilincinin karşısında 5,000 yıllık ayıran, bölen, “ben – öteki” ikiliğinde olan sol beyin bilinci duruyor. Kolektif bilinci etkileyen bu gerilimden dolayı da bugün gördüğümüz resim karşımıza çıkıyor.

Bastırılmış olan her şey, kapatılmamış olan tüm hesaplar ortaya çıkıyor. Radikal İslam Laik cumhuriyetten bir öç almaya çalışıyor, Kürt kimliği tanınmamışlığının acısını çıkarmaya çalışıyor ve adını siz koyun diğer tüm çatışmalar ortada.

Bu elbette dış mihrakların körüklenmesinden bağımsız değil. Batı hâkimiyetini temsil eden İngiltere ve ABD tarih boyunca böl ve yönet politikasını uyguladı. Bugünde bu oyunlar devam etmekte. Çünkü sol beyin bilinci hâkimiyetini elden bırakmak istemiyor.

Bizim fark etmemiz gereken şu:

bölündükçe yönetilir oluyoruz.
Birliğimizi fark ettikçe ise özgürleşiyoruz.

Türkiye’yi yaşayan tek bir varlık olarak düşünürsek, kendi içindeki farklılıkları kabul edip birlik noktasına ulaştığında özgür ve aydınlanmış bir birey olacağını öngörebiliriz. Bu elbette herhangi bir kutbu temsil eden bir gücün hakimiyeti ile değil, tüm ayrılık bilincinin çözülmesi ve yerine sonsuz hoşgörü ve toleransın hüküm sürdüğü bir bilincin gelmesi ile mümkün olabilir. Bu aynı zamanda yepyeni bir dünyanın doğuşu demektir. Türkiye bu bilinç noktasına geldiğinde tüm insanlıkta bu noktaya gelecektir. Bir başka deyişle, eğer biz bu alevlenen ayrılık bilincinden ve yaratılan kriz ortamından çıkıp barış ve huzurun ancak öteki diye bir şey olmadığını ve tüm insanların eşit bir şekilde yaşama hakkı olduğunu fark etmemizle gelebileceğini fark ettiğimizde dünyaya örnek olacağız.

Pazar, Ekim 25, 2009

HAYAT YAPAYALNIZ BİR HIÇKIRIKTIR


Hayat hep kendini tekrarlayan yapayalnız bir hıçkırıktır

herkesin yüreği kendine yanılsama ve filler mezarlığıdır

söz çoğu zaman çentik atar kanatır yürekleri

ve zamanla yüzler sözlerin mezar taşları olur

işte bu, çokça ölümdür ama ölümlerden hayat bulmak gerektir

gerçek olan dolanan dildir, sarhoşluk değil

bazen de gerçek olan sarhoşluktur, dolanan dil değil

günler çok uzadı ömürlerse çok kısa

öpüşerek buluşmalar, öpüşerek ayrılmalar nedense çok sıkıcı

artık insanlar kendilerini kanatarak arasın ve bulsun

çünkü artık eller, yüzler, gözler, yürekler gibi mevsimler de bitiyor

çünkü artık parça parça ve yavaş yavaş insan bitiyor

insan o gizli ve kirli yanlarını ortaya çıkartsın ve kanatsın artık

kanayan yüzlerde yanılsama değil, gerçek insan vardır çünkü

oysa üstümüze yapışan hiçbir şey kendimizin değil

aslında hiçbir insan kendisi değil, hiçkimse gerçek insan değil

artık insanlar birbirlerinin gözlerinin içine ne kadar baksalar da

gerçeği ve içtenliği göremezler

ama yine de herkes duymak istediği şarkıyı dinler kendini aldatarak

çünkü her sahte buluş gerçek bir yitiriştir, zamanla anlaşılır

Kordon'da sefa yaşayanlar her gece veremdir aslında

alkolle büyütülen yalan ve yanlışları, en büyük mutsuzluklarıdır aslında

her gece yaşanan yavşaklık, ertesi güne aktarılan büyük doyumsuzluklarıdır aslında

ne yazık ki herkes herkese küllerini bağışlayabiliyor artık

herkes herkese iğreti bir emanet artık

herkes herkese yakınlaştıkça uzaklaşıyor artık

kimse kimseyi aradığı yerde bulamaz artık

herkes birşeylerini birilerinde unutur ya da yitirir artık

herkes birilerine sarılırken korkuyor artık

her söz inceliksizlik, her dokunuş içtensizliktir artık

herkesin çığlığı korkunç bir yalnızlık artık

kimsenin sesi kimsenin sesine değmiyor artık

bu yüzden oturup alkol akşamlarında gizli gizli ağlıyorlar

herkesin her konuda bilge olduğu bir zamanda hiçkimse mutlu değildir aslında

soytarı bilgelik hiçbir zaman mutluluk getirmez çünkü

artık herkes gizlice bir iç kanama yaşar usulca

gözler artık sadece göz, diller sadece dil, eller sadece eldir artık

her şey sentetik, her şey plastik, her şey metaliktir artık

işte bu yüzden mutsuz ve yalnızdır insan

işte bu yüzden bitmiştir...

bitmiştir insan.

Salı, Ağustos 25, 2009

3.Nesil Korkularım

Teknik paranoyaklaşma !..

Teknolojiyi yazarsam belki hafifletebilirim biraz kendimi.

---------
Görüp, duyuyoruz... internette, telefonda nesiller(imiz) büyüyor.

Belki de yine 3 ün (3G) kerametidir!
3. nesilden birçoğumuz daha çok bu yıl haberdar olduk. Hatta devrim niteliğinde olan değişimin başlangıcı deniyor bu nesile.




İnternette 3.G (Web1 Yeşil yarım daireyle Web2 Turuncu yarım daireyle Web3 Mavi düz doğruyla sembolize edilmiş.)





İnternet sayfalarına ilk sörf yaptığım tarih, 1997 . O da, tıkla geçten ibaret.

Bunun yerine facebook, youtube gibi sayfalar ve dahi blog yazma (2G) 2. nesil internet olarak geldi geçiyor.

Burada tıkla geçten bir adım öteye geçtik, sanal iletişimler kurduk;

Bazı kusurlu hallere kızsakta;
anlattık , günceler yazdık, dostlarımıza resimler gönderdik, kamera görüntülerimizi açtık !

Teknik olarak sanal sayfa olarak görmemeye çabuk alıştık. Zamanımızı, hayatımızı koyduk içine. İnternet değişiyor ve değişim de hız kesmiyor
zararlarına karşı aile filtreleri, kısıtlamalar, resmi yollarla sayfa kapatmalar yaptık. Bundan korkardım da şimdi 3 G internet daha da kocaman birşeyler yapacak

Çocuklara İnternetin 3G (Generation) sinde hayat vaadi var. Şu anda da başlangıcını gördüğümüz, 3. nesil internete dikkat.. Sanal hayatla, gerçeği birbiri içine daha da kenetleyebilir. Gerçekliklerimiz ne olacak bilemiyorum. Bunun zararlarını yaşadıkça, yeni yasalar, yeni kapatmalar bunlarla mı geçecek yaşam?

Cem Garipoğulları mı türetir bu teknoloji?

İnternetin yararlarından iyi bir iş çıkaramayan insanoğlu, ruhunu sanal alemlerde nasıl büyütecek? Her suçu işleyene, çocuk veya yapılana cinnet mi diyeceğiz?

Yavaş gelin, Korkak biriyim ben.

-------------

Nano teknoloji; insanlığın yaşam kalitesini artıran, yeni farkediş

Yepyeni bir yaşamın kapısındayız. Nano ne bir maddedir, ne bir şeydir. Sadece bir ölçüdür. Ölçünün küçültülmüşüdür.

Mesela; Nano metre, metrenin milyarda biridir. Gözle görülemeyecek kadar küçük olan nanonun, yaşama yansıtılmasıdır.

Nanoteknolojik boyayla evimi boyadım bu yıl. Kirlenmeyen, uzun ömürlü ve bakterilerin üremesini önleyen özelliği var.

Deterjanlar çok küçüldü. Çamaşırlar için 20 kiloluk deterjanları taşıyamazken, artık vitrinde bu ağırlıkta deterjan kalmadı.

Otomobil, yakıt tüketimini yüzde 20’ye kadar azaltan araç yağları,

Ayak kokusuna son veren, antibakteriyel ayakkabı tabanı.

Sanayide meydana gelen devrim sayılan gelişmeler; buharlı makinenin icadı, motorun icadı, İnternet’in geliştirilmesini takiben şimdi de dördüncü basamağı oluşturduğuna inanılan Nano teknolojinin aşamalarını takip ediyor.


------------

Baz istasyonları kurulsun , cep telefonları, radyo-televizyon v.s.

Nano teknolojiyi araştırma geliştirmeye devam, tasarruflu ampuller kullanalım tavanlarımızda da, tekstilde kullanılan nano kumaşlar giyelim tüm teknolojiye tamam diyelim ..!

Yeni yüzyılda artan kansere karşı nasıl korunacağız?

Gelişen teknoloji nin canlılara verdiği, bilinen bilinmeyen tüm zararları için çalışan kaç kurum yada kişi var?

İnsan sağlığı için çalışanların ürettiği ilaçlar da, kobay hayvanlar veya insanlar üzerinde test yapılır, hatta yetmez belli süre geçmesi beklenilir.

3.4. nesil teknolojiler için çıkar sahibi herkes;
ortak yaşadığımız evrende ki herşey (insanlar, arılar, kelebekler, kuşlar,doğal denge ) daha çok telef olmadan, zararı aza indirecek bir kaç önlem almaya çalışmalı ve iyi niyet göstermelidirler.

Nesil korkularım oluştu ve ben, korkularımı ancak bilgiyle yenebiliyorum
Tüm dünya için gerekli tek şey teknoloji mi?

Cuma, Nisan 24, 2009

goddess-artemis e

İşsizlik, Sözde Ermeni Soykırımı, 23 Nisan yazılarını,
Sisterhood larınla konuşmalarını, bazen de yazarken bile özlediğin canının ichini
dizelerine dökmeni görmeyi beklerken,

http://goddess-artemis.com/ a bağlanamadığımda, Artemisin geçici bir tadilat yaptığını düşündüm de, spam sayfa listesine ekleyeceklerini hiç düşünmedim :)

iyi niyetimden sanırım bazen kendime şaşıyorum

İçim çok rahat çünkü haberi yine Artemis verdi.. Düşünceli zarif dostum :) sayfanın tekrar açılacağını bilmek çok güzel.

(sadece kafaların da) sorun yaşayanların, sayfayı kapatma tavrına ne denebilir ki..
bu tarz algılarımız var ve ancak ne yaptığımızın farkında olana kadar da geçmiyor..
insanoğlu, farkına varınca ancak duvarlarını yıkabiliyor, zincirlerini kırabiliyor..

Sen
kimseye göre değil, beğenilere yönlendirmelere göre değil,
"bu yazım çok güzel oldu bir sonra ki daha kusursuz olsun" tavrını taşımadan sadece

özgünlüğüyle gelişen, gezen dolaşan, paylaşan birisin
ve böyle biraz daha güçlenirsin ancak

çok bilen biri olmandan çok, aktaran biri olmanı sevdim.
velhasıl ben seni hep sevdim

http://gaddesu-arutemisu.com/
http://goddess-artemis.com/

Çarşamba, Nisan 15, 2009

torkunç a

yorumlardan, harika haberler vermiş torkunç :)

sigarasız 3. gün demiş, anlatmazsam bir kaç söz etmezsem olmaz, kendimi tutamam :) çünkü 3 önemli

Nikotin gitti, bitti torkunç müjdemi isterim :)


en zor günlerdir.. kendimden biliyorum
sigara içmediğin için kimseyi dövmedin, kendini duvarlara vurmadın dimi ! aklına gelecek tabii, bunu biliyorum.. benimde hep aklımda,

canım istemiyor yanlış anlama olur mu? merak etme,

kardeşim dahil çevreme, sigara kullanan herkese anlatıyorum,
vakit ayıramadığıma, kitabını hediye ettim..
bu sayede bırakanlar oluyor, onlar bana anlattıkların da heyecanlanıyorum

hep aklımda yani ama bu canım istiyor demek , değil r a h a t o l,


ne yapacağını bilmediğin zamanlar da, h i ç b i r ş e y y a p m a bu da son öneri


kendi deneyimlerimi de katarak yazıyorum biraz
bence bu yola çıkan herkes, hayatlarının en güzel kararını,
bu işi yapanlar, hayatlarında ki en güzel işi yapıyorlar.

Bu öyle küçük bir bağımlılık ki (alkol, eroin i düşününce) 3 günde kendiliğinden bitiyor.. Kimsenin yardımına ihtiyaç duymadan içmeyebiliyorsun


Sonrası sadece, önyargı yada özel dizayn edilmiş hayatımıza yerleşen reklam oyunlarını farketmek


ister fakir ol, ister fukara yemeklerden sonra iç bir sigara
filmde askerin ölmeden önce, bir sigara içmesi
idam olan adamın son arzusu v.s.


hepsi yalan dolan ve dahi gizli reklam malesef
hayatımıza çok giren bu yalanlar, bizim bile farkındalıklarımızı yok ediyor buna inanıyoruz..
Bu tarz yalanlardan bir kaçını düşünsenize, ben yalan söylemem diyene de inanmam.. öyle yalanlar var ki! duyan da bunu duymaya, inanmaya hazır :)

Misafirseniz
-ay bunu saymam yine gelin
-kalkmasaydınız ne güzel oturuyorduk

Seçimlerde
-işsizliği ,enflasyonu çözeceğiz
-herkese 2 anahtar

Trafikte
-Kırmızı ışıkta geçtiniz polis çevirdi .. vallahi sarıydı :)


.....


..


.


hala içenlere bu sözler torkunç,
sistemde değilim artık :) ve 3 ay oluyor kurtulalı...
koca bir tuzak bu aslında, burdan bakıyorum artık sigaraya da


3 gün sensin

3 ay ben

3 yıl olmak var sırada :)

Cumartesi, Nisan 11, 2009

Sorma ne haldeyim

Bu sayfadan, yazılarımdan, kimseye seslenmiyorum ve burdan çözüm aramıyorum
yaptığım sadece yazmak, anlatmak
sessiz, içimi çok açmayan kimliğimi, içe kapanmalarımı çözmek,
sayfanın tek amacı da bu

Yazmayı seviyorum, boş vaktimde ne yapayım ?

1- çıkıp alışveriş yapayım :(
2- evde oturup blogları okuyayım tekrar içimi dökeyim klavyeme.. :)
3- tüm gün tv seyredeyim.. :(
4- elime kitap alıp, bir bank bulabileceğim deniz kıyısına mı gideyim :)
v.s. aklıma bir sürü şey geldi .. bu sefer 2 yi seçtim

içimi döküyorum bazen, o kadar ! kimseye yazmıyorum aslında, sadece kendime
kendimi tanımaya, bir yol buldum
yine öyle doldum ki ! yazıyorum kendime
çoğu zaman o kadar acizim ki
hiç bir şeye engel olamayacağımı biliyorum..
çoktan öğrendim.. olacak olan, oluyor
ufak hatalar düşünüyorum, kesin diyorum benim de katkım vardır
inandığım arkadaşlıklarım bitti bazen :( yanlış anlamalardan sanırım ama farkettim ki ben uyurken olacak olan olmuş yine,
bazılarıyla sebepsiz kötü olduk, biraz sincaplık var özümde, başımı dik tuttuğumda, istemeden oluyor biliyorum ve hiç üzerine gitmiyorum, :( geçerli sebep bulsam düzeltirim belki ama daha acı bişey var ki,
anlayamıyorum bile bazen.
şimdiye kadar kaç hatam oldu ? pek çok kişiyle ne sorunu yaşadığı mı? kişilerin kim olduğunu?
hatırlamıyorum. haa keşkelik bir durum yaşamadım da, oldu ama öylece, zaman içinde ..
yüzlerini, seslerini bile unuttum.. ama atlattım, geçti herşey gibi...
üzüntümü unutmamak ve tekrarlamamak için yazdığımı söyleyeyim
hepsi bu, miyaaawww


Üzgünüm

hatalarım dan genelde rahatsız olmazdım..
zamanı geri alamam ya, oldu işte! der,
hatamı telafi edecek kendime özgü yolu arar, çareler dener, atlatırdım.

yada,
diyetini ben verebilirdim, fatura sadece bana kesilse sorun olmazdı.
yaptığım hata canımı çok sıkıyor..

tek kişilik hayatın, belki sorumsuzluğumun sonucudur
üzgünüm
öğreniyorum

Pazar, Mart 29, 2009

Seçenekler


-Ananı da al git..

-Anamızı, bacımızı alıp gittik

Çarşamba, Mart 18, 2009

İrade Saçmalığı


1995ten bu yana malesef sigara kullandım . Bir oda dolusu sigarayı içmiş olmalıyım belki daha fazladır. Bir sürü bahaneyle, içecek bir sürü yer ve zaman verdim. İrade dediler 2 kez bıraktım ama içmeye geri döndüm . Ne denirse inanıyordum ..
Bırakmak istedim, azaltayım dedim.. nerelerde içip azaltabilirim ? dedim
Kahvenin yanında sigara güzel olur
Yemeklerden sonra sigara illa
Sinema arasında sigara
Alkolle sigara
Yatmadan önce sigara
Hayatta keyif veren her şeyde yazmışım değil mi? Bu zamanlar da olmazsa olmaz, sadece bu zamanlar da içersem azaltmış olurum dedim.
Bir de Ligth içerim hatta light değil slim dedim..
Kutunun yanında yazan zifir değeri, sağlıklı sigara içmek oldu :) habire karar aldım. İçtim kutu kutu, farklı tadlar aradım
Konsantre olmak için,
Sinirlerin yatışmasında içmeye devam ettim..


İradesizim dedim
Keyif alıyorum dedim
Sebebim yok dedim bırakamadım..
Daha çok, sigara içmeyenlerin sigaraya tepkisini umursamadım !
beni en anlamayanlar onlar, diye belki.. Üzgünüm!
Ne ki, terapi grubuna katılana kadar... farkında olmadığım bağımlılıkla artık tanıştım..
Beni bana anlattılar, sigarayı kötülemediler.. 45 dakika anlatıp 10 dakika molalarda sigarayı lütfen için dediler.. 1 günlük toplantı, toplam 6 saat sonunda bitti..
Bilgi; irade saçmalığının, korkularımın üstesinden geldi.
nerdeyse 2 ay olacak 21 inde hiç bu kadar rahat bırakabileceğimi düşünemezdim..
Şiddetle öneririm ..
Hiç bir şey kaybetmiyorsunuz, nolur korkmayın, rahat olun..
%100 başarılı bir uygulama..
Tiksinme yok,
İğrenç resimler yok,
sadece
sigara- insan ilişkisi, önyargılarımız, şartlanmalarımızı dinleyeceğiniz, sizlerle aynı durumda insanlar var..

Salı, Şubat 10, 2009

Etme




belki seni görüyorum, sen de beni görüyorsun..
görünmek her zaman delil değil, gözümün görmediği bir sürü şey olabilir

yada gözümle gördüğüm, delil mi varlığına ?

Varlık sınavında herkes seçilmiş ve bunun bir nedeni var, bir amacı..
belki bunu bilmeden ölmenin acısıdır birçok ölüm acısı

Tesadüf diye bir şey yok! bize yaşama fırsatını veren hiç bir şey tesadüf değil

Salı, Ocak 20, 2009

Yönetilmek mi?


Hayat ve İş hayatıma sadece bir noktadan bakmak istedim. Konu çok başlıklı ve dağılabilir diye özenle uzatmamaya çalışıyorum.
13 yıldır tam zamanlı çalışıyorum ve gördüm ki;

Çalışan, işveren açısından anlaşma demek, daha çok güçlü olanın elinde olmak demek.

Bu günlerde büyük, organizasyon değişiklikleri yaşıyor, dünya ve işyerim.
Neyin değiştiğinin tam farkında değilim. Tam ortasında kaldığım için ve basma kalıp laflar yetmediğinden, ne olacağını anlayamıyorum.

İşyerinde; Ekibimizden en eskileri veya fazla buldukları yöneticilerin işleri bitiyor. Sanırım ekonomik kriz sebep gösteriliyor. Değişim her zaman var.

Yaşamda; Ben LCD TV, araba, koltuk v.s aldım diyelim. 1 yıl sonra fiyatı düştü diye eskisini atıp yenisini almayı düşünür müyüm?

İnsanların bu zor günlerde; kendilerini değersiz, vazgeçilebilir hissetmeleri çok acı.. Hani ekip arkadaşlarımız değerliydi? Değer ne demek?
Ahlaki değerler yada
değer kavramı; yeni değerler üretme, düşünme yeteneği mi?

İşyerimde değerlerin tanımı acayip, yüzün kızarmadan yalan söyleme yeteneği mesela, ne kadar tiyatralsan o kadar yönetici olabilme yeteneği, değer.. Konuyu dağıtmamak için ahlaki tarafını yazmayacağım. İnsan yönetmek, talimatlara
Performans denen kavramı, maddi dayanaklara dayayan ve en yükseğine böyle çıktığını düşünen
Bunu yapanların adı yöneticidir, iş tanımı angaryadır.. Bence..

Ben kendini yöneten, yada kendi yönetimini öğrenecek nitelikli insanların gerekliliğine inanıyorum.

Bu insanlar; sorumluluk alır, geliştirir, kaynak bulur ve kararlı şekilde uygularlar.

Bir sürü Lider ve Koç çalışan olabilir yönetici olmasına ne gerek var?

İşyerlerinin her çalışanını, bu profile kavuşturma mücadelesi olsa çok daha hızlı yol alacağı, değerleri yaşayan çalışanın tam doyumla çalışacağını düşünüyorum.
Tek önemli olan, hangi okulu, nerde bitirdin olmamalı
Kişisel yetenek, ahlak, beceri, sorumluluk alma, yaratıcılık, çalışkanlık ve daha sıralanabilecek bir çok değer var
Çalışanlara eğitimleri sonunda sınav yerine, projelerde görev verip aldıkları eğitimlerin pekişmesini, kişisel güç katmasını önemserseniz, kendini tanıyan, olgun insanı yaratabilen başarılı işyerleri, bunların başına yönetici koymadan çalışabilir.
Çok daha yüksek performans alabilir. Şirket kar eder. Buradan çıkacak kazanç, maaş zammı olmasa da her kişiye ayrı ayrı kar sağlar, sömürmeden çalışmak olur.